Dünya borsalarında geçen hafta salgında 3. dalga fiyatlaması etkili oldu ve pandemi sürecinde çok defa olduğu gibi seyahat tarafı bu satışta öne çıkarken teknoloji tarafı ise yükselmeye devam etti. Bölge bazında baktığımızda Asya ve Avrupa satıcılı ABD ise alıcı fiyatlanıyor.
ABD’de Mart ayındaki düşüş hızlıca telafi edildi ve endeksler hız azalsa da rekor kırmaya devam ediyor. Asya’da ise Çin Şubat ayı ortasında gelen düşüşü henüz telafi edemedi ve zayıflık devam ediyor. Avrupa’da yükseliş geçen hafta hız kesti ve soluklanmanın bu hafta da devam etmesi bekleniyor.
Piyasalardaki fiyatlamayı etkileyen gelişmeler neler?
Ana senaryo elbette pandemi ve vaka artışının Asya’da etkisini kuvvetlendirmesi, Çin aşısına dair kaygılar ile ABD-Çin gerginliğinin yükselmesi baskıdaki ana etken etkenler. Trump döneminde piyasaları en çok yoran durum da ABD-Çin gerilimiydi. Şimdi ise Biden kadrosu böylesi bir gerginlik istemediğini söylüyor, ancak geçen hafta ABD güvenliğine tehdit yarattığı gerekçesiyle 7 Çinli şirketi kara listeye aldı. Çin tarafında sadece ABD ile olan gerginlik değil mali sıkılaşmanın da yarattığı baskı var. Bu başlıklar da borsanın Şubat zirvesinin ardından değer kaybetmesinde etkili oluyor.
Avrupa'da durumun ortada bir yerde olduğunu söyleyebiliriz, yani Asya kadar kötü değil, ABD kadar da iyi değil. Avrupa ülkelerinin aşıda uyumlu gitmemesi, vaka artışını dizginleyememesi ana sorun ve buna bağlı fiyatlamalarda belirgin bir değişim yok.
ABD’de ise son veriler Fed’i memnun etti, yani Fed için durum iyi ama yetmez şeklinde. İstihdamdaki kabı kapatma çabasından taviz vermek istenmiyor, bu süreçte enflasyonda görülecek yükseliş de tolere edilecek. Buraya kadarki durum iyi güzel ama buna bağlı beklentiler küresel piyasalardaki dengeyi etkiliyor.
ABD’de enflasyonun %2 hedefini aşacağı beklentisi her gelen olumlu veriyle güçleniyor, bununla beraber tahvil faizi ve dolar göstergesi de hareketleniyor. Son haftadaki iyi haber ise 10 yıllıklardaki volatilitenin azalması ve ABD Dolar Endeksi’nin 92,50 üzerinde zorlanması oldu. Ancak şimdiki seviyelerin korunması demek yeniden yükseliş demek ki bu gelişen ülkelere olan sermaye girişlerinin de sınırlanması demek.
Türkiye’ye olan etkisine bakalım;
Sermaye girişlerinin azalması elbette ki büyük bir sorun ama biz zaten bu sermaye girişinden pandemi döneminde istediğimiz gibi faydalanamadık, hatta Mart ayının ortasındaki gelişmeler nedeniyle sene başındaki akış da silindi.
Bugün açıklanan verilere göre cari açık Şubat’ta 2 milyar 610 milyon arttı. Şubat 2020’nin neredeyse iki katı olan açık yıllık bazda da 38 milyar dolara yaklaşarak 2,5 yılın zirvesine çıktı. Cari açığımız artarken iç tarafta salgın etkisiyle turizm gelirinin olmaması ve TL’deki kayıp ekonomik kırılganlığın da artmasına neden oluyor. Yabancı sermayenin gelmediği bir ortamda iç riskler de yüksekken küresel risk iştahının azalması- ABD’de enflasyon ve faiz beklentileriyle sermayenin bu tarafa kayması demek TL varlıkların bu süreci daha sert hissetmesi demek.
Geçen haftayı düşüşle kapatan yurt içi borsa, yeni haftaya da düşüşle başladı ve BİST 100 ay başı kazançlarını da geri verdi. Endekste bugün ilk yarıda 1.374 puan test edildi, 1.350 ve 1.335 puan aralığını izliyoruz. Kötü olan bir diğer önemli taraf ise BİST Bankalardaki düşüşün devam etmesi. Endeks bugün 1.060 puana gerileyerek 10 Ağustos sonrası en düşük seviyeyi gördü ve 2021 kaybı da %32’ye yaklaştı. Endeksteki düşüşte yabancı desteğinin olmaması en büyük etken ve bu da BIST’deki düşüşün temel sebeplerinden. Yani fiyatlama kadar yazdıklarımız sermayenin sonuçları, neden sermaye girişi istediğimiz gibi olmadı? Derseniz bunun en temel gerekçesi TCMB’ye olan güven kaybı, para politikasında öngörü sağlanamaması, artan diplomatik ve siyasi sorunlar.