Türkiye ekonomisinin yakın tarihine baktığımızda AKP iktidara gelmeden hemen önce yaşanan ekonomik kriz ile IMF’den yüksek miktarda borç alındı ve güçlü ekonomiye geçiş planı çerçevesinde uygulamalara başlandı. Aynı dönemde dünya ekonomisinde ticaretin canlanması için gelişmiş ekonomilerden gelişmekte olan ülke ekonomilerine sermaye akışları da başladı.
AKP hükümetinin ekonomiyi devraldığı dönemdeki bazı başlıklara baktığımızda,
*2002 yılında Türkiye’de enflasyon oranı yaklaşık yüzde 30,0,
*İşsizlik yaklaşık yüzde 10,5,
*Cari Açık yaklaşık 0,5,
*Büyüme yaklaşık yüzde 6,0,
*Bütçe Açığı ise yaklaşık yüzde 12,0 seviyelerindeydi.
Bu süre içinde diğer gelişen ekonomilere olduğu gibi ülkemize de büyük miktarlarda yabancı sermaye girişi yaşandı ancak bu yatırımları ülke olarak kalıcı bir reforma dönüştüremedik. Bunun en somut örneği ise sanayi ve imalatta yani üretimdeki küçülmemiz.
2007 yılında ABD’de başlayan kriz ile Fed’in parasal genişlemeye başlaması bizim gibi yüksek faiz fırsatı sunan gelişen ülke ekonomilerini daha cazip kıldı ve 2007’den itibaren yabancı sermaye akımı hızlandı. Ancak diğer gelişen ülke politikalarına göre biz maalesef bu fırsatı kullanamadık ve kalıcı yatırımlara, üretime çeviremedik. Kamu borcu, özel sektör borcu ve dış borç gibi açıklarımızı buradan gelen destek ile kapattık yıllarca. Ödendiği sürece cari açık sorun değil mantığı uygulandı ancak bu keyf-i alem Fed’in parasal genişlemeye son vermesi ile ‘sorun’ durumuna dönüştü. Fed’in faiz artırımına gidecek olması ihtimali ile Lira, Dolar karşısında yaklaşık bir yılda yüzde 15 üzerinde değer kaybetti. Dış sermayeye bağlı bir büyüme gösteren ülke olarak Fed’in yapacağı her hamle liradaki kırılganlığı artıracaktır.
Uzun zamandır uygulanan bu sistemin doğruluğu yanlışlığı bir tarafa mevcut bir düzen söz konusuydu ve 7 Haziranda yapılan seçimlerle bu düzen bozuldu. İlk kaygı henüz hükümetin kurulmamış olması. Koalisyon mu olacak, erken seçime mi gidilecek? Şimdilik bu sorulara cevap arıyoruz. Ancak bu sorunun bir adım ötesinde bizi bekleyen ciddi ve büyük bir sorun var. Ekonomi ne olacak?
Fed’in faiz artırımına başlaması ile yatırımlar, değerlenen dolara akacak ve bizim gibi dış sermayeye bağlı olan ülke ekonomilerinde ciddi sorunlar baş gösterecek, lale devri boyunca gelen sermayeyi yatırıma dönüştüren ülke ekonomileri en az hasarla atlatacak. Ülkemiz için durumun böyle olmadığı aşikar.
Bugün itibariyle ekonomik başlıklara baktığımızda,
*İşsizlik yaklaşık yüzde 11,5,
*Cari Açık yaklaşık 5,5,
*Büyüme yaklaşık yüzde 2,5,
*Enflasyon yüzde 7,8,
*Bütçe Açığı ise yaklaşık yüzde 1,5 (Yabancı sermaye desteği ile bütçe açığında yüksek oranda gerileme yaşandı).
Rakamlardan da görüldüğü üzere yeni kurulacak hükümet hasarlı bir ekonomi devralacak ve Fed tehlikesinin artmasıyla toparlayacak zaman ve desteği de yok.
Kısa süreli gelişmelerden sıyrılıp duruma daha geniş açıyla baktığımızda tüm gelişmelerin aleyhimize olduğu ortada ve bu kırılganlık ile USD/TRY paritesinde yükseliş beklememiz ütopik olmayacaktır.
Son hafta Meclis Başkanı seçimi ve buradan çıkacak adayın koalisyon için ipucu olacağı beklentileri ile parite 2,6420 desteğine doğru yaklaşıyor ancak düşüşlerde kalıcılık beklemiyorum.
Orta vadede daha önce denenen 2,56 ve 2,54 destekleri korundukça 2,95-3,00 seviyelerine kadar yükseliş görülebilir.
Kısa vadede ise yarın açıklanacak NFP ve ücretler verisinin olumlu gelmesi ile dolardaki kuvvetlenme artacaktır ve paritede önümüzdeki haftalarda yeniden 2,7430 ve 2,76 seviyelerine kadar yükseliş görülebilir.