Parasal Genişleme Sonrası Enflasyon ve PMI Görünümü
Merakla beklenen Avrupa Merkez Bankası (ECB) Mart ayı toplantısı sona erdi. Daha önceki açıklamalarda, ekonomiyi desteklemek ve enflasyon hedefine ulaşmak için elindeki araçları kullanmakta çekinmeyeceğini açıklayan ECB, piyasaların beklentisini karşılayarak, mevcut para politikasını yeniden düzenledi. Mevduat faizini 10 baz puan indirerek yüzde -0.40’a düşürürken, aylık 60 milyar euro olan varlık alımlarını 80 milyar euroya çıkardı. Bir sürpriz de politikası faizinde yaşandı. Herhangi bir değişikliğe gidilmesi beklenmeyen faiz oranını yüzde 0.05’ten yüzde 0.00’a çekti.
Karar sonrası kameraların karşısına geçen Başkan Mario Draghi’nin açıklamalarındaki en önemli noktalardan biri parasal genişlemenin süresiydi. Daha önceki toplantıda 2017 Mart ayına kadar devam edeceği söylenen uygulamanın, yeni karar ile; enflasyonda hedefe doğru sürdürülebilir yükseliş görülene kadar devam edeceğini söyledi.
Küresel kriz sonrası Merkez Bankaları’ndan gelen hızlı hamlelere karşın ECB, birlik içinde çıkan farklı görüşler sebebiyle adım atmakta gecikmişti. İlk müdahalesini Haziran 2014’te yapan ECB, 2015 yılının Mart ayı geldiğinde ise, uygulanan faiz indirimlerinin beklenen etkiyi göstermemesi sebebiyle, aylık 60 milyar euroluk varlık alımına başlanacağını duyurdu. Bu program ile amaçlanan, varlık alımları karşılığında piyasaya ucuz Euro vererek likiditeyi artırmak, yüksek likidite sayesinde de faiz oranlarını daha da düşürmek. Düşük faiz oranı ve yüksek likidite ile hem tüketim hem de yatırımları canlandırmak isteyen ECB ayrıca, Euro’daki değer kaybı ile de birlik içinde ihracat rakamlarını yükseltmeyi planladı. Fakat şu ana kadar uygulanan genişleyici para politikalarına rağmen ekonomik göstergeler hala istenilen düzeye gelmedi.
Yukarıdaki grafikte, 2014 Mart ayında uygulanmaya başlayan parasal genişleme sonrası Avrupa enflasyon görünümü yer alıyor. Küresel kriz sonrası azalan tüketici güveni, zayıf iç talep ve petrol fiyatlarındaki gerileme sebebiyle düşen enflasyon oranlarındaki inişli çıkışlı görüntü devam ediyor. Toplantı sonrası yüzde 1.0 olan 2016 yılı enflasyon oranını tahmini aşağı yönlü revize edilerek yüzde 0.1’e çekildi. Yapılan müdahalelerin enflasyon hedefine ulaşmada ECB’ye yardımcı olacak mı bunu önümüzdeki süreçte takip edeceğiz.
Yukarıdaki grafiklerde ise 2015 Mart ayı sonrası Avrupa Bölgesi PMI verileri yer alıyor. PMI Endeksi, şirketlerin satın alma yöneticilerinin, mal ve hizmet satın alma eğilimlerini inceleyen bir göstergedir. Bu göstergeler temel olarak büyüme öngörülerini açıklamaya yönelik anket niteliği taşır. Sebebi ise herhangi bir devlet veya ajanslar tarafından yapılmayıp, ülkede özel sektör satın alma yöneticilerinin katıldığı anket olmasından kaynaklanır. 50 baz değer olarak kabul edilir ve 50’nin altı kötü gidişat beklentilerini, 50’nin üzeri ise ekonomide büyüme beklentisinin olduğu şeklinde yorumlanır.
Varlık alımları sonrası Avrupa PMI verileri incelendiğinde ise hizmet, imalat ve Markit PMI verilerinin 50 baz değeri üzerinde dalgalı görüntü çizdiğini görüyoruz. Son toplantıda, 2016 yılı için yüzde 1.7 olan büyüme tahmini yüzde 1.4’e çekildi. Uygulamaya konulan genişleyici para politikaları uygulamalarının şu ana kadar istenilen sonuca ulaştığını söyleyemeyiz. PMI verilerindeki mevcut seyrin toparlanması hedeflenen büyüme oranına ulaşmada önemli olacaktır.
Gelelim küresel krizin ortaya çıktığı ülkenin merkez bankasına..
FED, kriz sonrası vakit kaybetmeden piyasaya önemli müdahalelerde bulundu. Kurtarma paketleri ile büyük bankaların iflasını engelleyen FED, faiz oranları düşürmüş ve Aralık 2008’den başlayarak üç aşamalı varlık alım programı başlattı.
2008 yılının Aralık ayında başlayıp 2010 yılının ortasına kadar devam eden ilk parasal genişlemede (QE1), toplam 1.3 trilyon dolarlık hazine bonosu ve ipoteğe dayalı menkul kıymeti, piyasadan satın alarak finans sistemine fon aktardı.
Kasım 2010 ile 30 Haziran 2011 arasında gerçekleşen ikinci parasal genişlemede (QE2) 600 milyar dolarlık tahvil alım programı gerçekleştiren FED, ekonominin güçlü bir şekilde toparlanmasına destek olmaya çalıştı.
FED, Eylül 2012'de başlayan üçüncü parasal genişleme sürecinde (QE3) ekonomi düzelene kadar, her ay 40 milyar dolar mortgage destekli tahvil ve 45 milyar dolar hazine tahvili olmak üzere aylık 85 milyar dolarlık varlık alımı yapacağını duyurdu.
Yukarıdaki grafikte Aralık 2008 sonrası ABD enflasyon oranlarının görünümü yer alıyor. Bilançosuna 1.66 trilyon dolar ekleyen varlık alım programı ve diğer para politikaları müdahalelerinin etkisiyle enflasyon oranının yükseliş trendine girdiğini görüyoruz. Canlanan iç talebin etkisi ile 2015 yılının başına kadar hedeflenen yüzde 2 seviyesinde devam eden seyir, petrol fiyatlarının gerilemesi ve küresel risk algısı ile hedeften hafif sapsa da, tekrardan yüzde 2’lik rakama ulaşma yolunda ivme yakalamışa benziyor.
ABD PMI verilerine bakacak olursak, büyüme oranının dip yaptığı 2008 yılının son döneminde, PMI verilerinin de 50 baz puan altında, görülen en düşük seviyelerde olduğu dikkat çekiyor. Sonrasında toparlanma sürecine giren ABD ekonomisi ile birlikte paralel olarak yükselen PMI verileri, zaman zaman 50 baz puanın altına gerilese de genel görüntü olumlu olduğunu söyleyebiliriz.
Sonuç olarak baktığımızda, FED’in yaptığı parasal genişleme hamlesi sonrası enflasyon oranı son yılların en düşük seviyelerine gerilese de, uzun vadede, 2009 yılı sonlarına doğru toparlanma eğiilimine girdiğini görüyoruz. PMI verilerinde ise parasal genişleme etkisini hızlı bir şekilde gösteriyor. ECB tarafında ise 2015 yılının Mart ayında yapılan parasal genişleme, PMI verilerinde bir miktar toparlanma sağlasa da enflasyonda istenilen etkiyi hala gösteremedi. Sebebi ise hem iç hem dış dinamiklerinden kaynaklanıyor. Yükselişe geçen petrol fiyatları maliyetlerin artmasıyla enflasyona bir miktar katkı yapacaktır. Fakat enflasyon üzerinde belirleyici etki ise önümüzdeki süreçte Avrupa tarafındaki tüketicilerin, tüketim eğiliminin artması olacak. Kriz sonrası Avrupa’da tüketici güveni tarihin en düşük seviyesini gerilese de sonrasında yükselişe geçen gösterge, iç talebi canlandırarak ve hedeflenen enflasyon oranına ulaşmada ECB’ye yardımcı olacaktır.