Önceki yazımız Amerikan seçimleri sonrasında küresel piyasalarda varlık dağılımına yönelikti. Emeklilik fonları 2016 senesine damgasını vuran negatif faiz ortamı içerisinde rekabet koşullarını zorlayarak getiri sağlamaya çalıştılar. Hedeflenen getiri için fonların eninde sonunda riskli varlıkları karşılaştırma ölçütlerine eklemek ve risk almak zorunda olduklarını düşünüyorduk. Bu görüşümüzden vazgeçmiş değiliz ancak seçim sonrasında genel piyasa profesyonellerinin ve bizim atladığımız önemli nokta tahvil piyasasının yeni hükümet politikalarını hesaba katarak yaptığı faiz fiyatlamasıydı.
Amerika’da düşük faiz oranlarının ekonomiye katkısının giderek azaldığı bilinirken ılımlı bir geçiş ile yükselen faiz oranları yaygın beklentiydi. Trump zaferi ile Amerikan halkı yeni politikalar isterken finansal piyasalar yenilikçi politikalar ile yükselen faiz oranlarını çoktan fiyatlamaya başladı. Tahvillerde dikleşen verim eğrisi hızlı büyüme ve beraberinde yükselen enflasyon bekleyişini ifade ediyor. Artan büyüme beklentisi hisse senedi piyasası için pozitif ancak piyasalar dereyi görmeden paçaları sıvamış olabilir.
Öte yanda artık 2016 senesi nerede ise bitti ve 2017 beklentilerini satın almaya başladık. Cumhuriyetçi politikalar biraz daha şekillensin, ipin ucunu bir görelim hisse senedi piyasasını ne kadar yükseliş potansiyeli taşıyor anlaşırız. Peki ya tahviller son dokuz ayın yüksek seviyelerine ulaşan faiz oranlarında yükseliş nereye kadar sürebilir?
Temmuz ayında başlayan yükseliş bugünlerde 10 yıllık tahvil faiz oranlarını 200 haftalık hareketli ortalaması 2,20 üzerine taşıdı. 30 yıllık tahvil faiz oranlarında gelindiğinde, 200 haftalık hareketli ortalama 3,05 seviyesinden geri çekilme görüyoruz. Kısa vadede 10 yıllıkların 2,20 civarında zaman harcaması 30 yıllıkların ise 3,05 üzerine çıkmakta zorlanması bizim için sürpriz olmaz.
Kaynak Bloomberg
2017 senesinde Amerika’da vergi indirimleri, alt yapı yatırımları artan bütçe açığı ile gelen hızlı büyüme ortamı FED’in faiz politikaları ile dengelenecek. Ancak Merkez Bankası yeni hükümet politikaların ekonomik etkileri öncesinde karar alırsa fayda azalır. Bir başka deyişle Amerikan Merkez Bankası (FED) faiz artırımları hükümet politikaların gerisinde ve iyi bir zamanlama ile yapmalı. Bu süreçte küresel ekonomi de ne olup bittiği ise yine önemli.
Amerika her ne kadar daha fazla kendimi düşüneceğim dese de küresel ekonomik düzen bunu kaldırmaz. Eninde sonunda ekonomik ve ticari politikalarda dış dünya da takip edilecek. İşte bu noktada Avrupa’da FED’in gittiği yoldan gider mi? Japonya ekonomisi deflasyondan kurtulabilecek mi? Bugün Japon 10 yıllık tahvil faiz oranları Eylül ayından bu yana ilk kez sıfır seviyesine yükseldi.
Amerika sen nelere kadirsin!
Avrupa ve Japonya üzerinde bir atalet bir atalet ki kıvrak Amerika’ya nasıl ayak uyduracaklar bilemiyoruz? Bu endişeli tabloda güçlü Dolar ve yükselen faiz oranları bir seviyeden sonra deniz aşırı ülkelerden Amerikan tahvillerine talep yaratabilir. Şimdilerde değişen ekonomik koşullar ile önümüzdeki 12 aylık dönemde FED rahatlıkla 100 baz puanlık faiz artışı yapabilir beklentisi var. Öyle ise tahvil faiz oranlarında yükseliş için potansiyel var ama bu arada getiri de lazım ve en iyi alternatifi Amerikan tahvilleri sunuyor.
Kaynak Bloomberg
Bize göre, önümüzdeki haftalarda tahvil faiz oranlarında yükselişin devamı kademeli olarak Amerika’ya portföy yatırımlarının artacağı bir dönemi işaret ediyor. Bunu söylerken içeride tahvil faiz oranları ne olur düşünmek bile istemiyorum. Umarım Merkez Bankası’nın makul bir B planı vardır. O da yoksa artık Allah sonumuzu hayır etsin demekten başka bir şey kalmıyor.
Araştırma Müdürü
XTB Menkul Değerler A.Ş.