Bakan Özlü, Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının bütçesi hakkında bilgi verdi.
Bakan, son derece sağlam ve güçlü dinamiklere sahip olan Türkiye ekonomisinin istikrarlı bir şekilde büyümeye devam ettiğine vurgu yaparak, “Geçtiğimiz yıl yakaladığımız yüzde 4’lük büyüme oranı ile G-20 ülkeleri içinde en hızlı büyüyen dördüncü ülke olduk. Bu yılın ilk yarısında da yüzde 3,9 oranında bir büyüme yakaladık. Bu oran, Çin ve Hindistan’ı hariç tutarsak, gelişmekte olan ekonomilerin 2,5 katı bir büyüme anlamına geliyor. Türkiye ekonomisi, 27 çeyrektir aralıksız büyüyor. Ekonomimiz, küresel krizden bu yana yaklaşık 7 milyon kişiye istihdam üretti. Çin ekonomisinde devam eden ivme kaybı, finansal piyasalardaki oynaklıklar, ülkelerin yüksek borç yükleri ve sermaye akımlarındaki zayıf seyir, küresel ekonomik büyümeyi sınırlıyor. Yine bölgemizde yaşanan olağanüstü jeopolitik gelişmeler, artan terör olayları ve son darbe girişimi de ekonomimizi baskı altına alıyor. Bütün bunları dikkate aldığımızda, ekonomideki başarılarımızın anlamı daha da artıyor. Ekonomide ve siyasette sağlanan güven ve istikrarın değeri, böyle günlerde çok daha iyi anlaşılıyor. Ekonomi yönetimi olarak, şayet isteseydik, daha yüksek büyüme oranları da yakalayabilirdik” ifadelerini kullandı.
“Ar-Ge Çalışmalarına Daha Fazla Önem Vermeliyiz”
Bilgi teknolojileri, yazılım, mobil iletişim gibi alanlarda faaliyet gösteren teknoloji firmalarının ağırlığının sürekli arttığını söyleyen Özlü, “Mevcut kaynaklarımızla daha fazla katma değer üretebilmek için, biz de Ar-Ge’ye, inovasyona, markalaşmaya, tasarıma daha fazla önem vermek zorundayız. Bu noktada, Bakanlığımızın Girişimci Bilgi Sistemi’nden elde ettiğimiz birkaç örnek veriyi sizlerle paylaşmak istiyorum. GBS verilerine göre, 2015 yılında, düşük teknolojili sektörlerde ortalama faaliyet karlılığı yüzde 5,2 iken, yüksek teknolojili firmaların ortalama faaliyet karlılığı yüzde 8’dir. Yine tasarım yapan firmaların karlılık oranı, yapmayanların iki katına yakındır. İhraç ettiğimiz gıda ürünlerinin ortalama kilogram değeri 1,1 dolar iken, ihraç ettiğimiz eczacılık ürünlerinin ortalama kilogram değeri 23,7 dolardır. Mobilya sektöründe çalışanların ortalama ücreti bin 532 TL iken bilgisayarlar ve optik ürünler sektöründe ortalama ücret 2 bin 829 TL’dir. Bu listeyi uzatmamız mümkündür. Bütün bunların özet olarak söylediği şudur: Teknoloji ve tasarım, daha yüksek kar, daha fazla ihracat, gelir ve tasarruf anlamına geliyor. Türkiye’de bu alanlarda çok olumlu gelişmeler yaşanıyor. Mesela 2002 ile 2014 yılları arasında, nominal olarak milli gelirimiz 5 katına yükselirken, Ar-Ge’ye ayırdığımız bütçe 10,2 katına yükseldi.2014 yılında, tarihimizde ilk defa Ar-Ge harcamalarının milli gelirimize oranı yüzde 1’i geçti. Ar-Ge harcamaları, patent başvuruları gibi göstergelere baktığımızda, dünyada en hızlı gelişme gösteeren ülkeler arasındayız. Dünyada tek başına, ülkemizin yıllık Ar-Ge harcaması kadar Ar-Ge harcaması yapan, ülkemizin patent başvurusu kadar patent başvurusu yapan firmalar var.Bu nedenle durmaya, duraklamaya, molaya, teneffüse ayıracak tek bir saniyemiz bile yok. Teknoloji kapasitemizi artırmak için çok daha büyük bir efor sarf edeceğiz. Ar-Ge yoğunluğumuzu yüzde 3 seviyesine çıkaracağız. İhracatımız içinde yüksek teknolojili ürünlerin payını yüzde 15’e taşıyacağız. Ar-Ge projelerinin ve patentlerin ticarileşmesine de daha yoğun bir mesai harcayacağız” dedi.
Yeni Teşvik Paketi
Yerli üretimi teşvik etmek aracıyla önemli programlar yürüttüklerini belirten Bakan, “2014 yılının son aylarında, yerli üretimi desteklemek ve dışa bağımlılığı azaltmak için Yerli Malı Tebliği yayınlamıştık. Bu tebliğe göre bugüne kadar Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu’na bağlı odalar tarafından 9 bin 580 ‘Yerli Malı Belgesi’ verildi. Bu belgeye sahip olmak önemlidir, çünkü orta-yüksek ve yüksek teknolojili sektörlerde faaliyet gösteren ve bu belgeye sahip olan firmalara, kamu ihalelerde yüzde 15’e kadar fiyat avantajı uygulaması zorunlu bulunuyor” değerlendirmesinde bulundu.
“Amacımız Yerli Elektrikli Otomobil Markası Yaratmak”
Özlü, “TÜBİTAK’ı iş yapan değil, iş yaptıran; özel sektör ile rekabet eden değil, özel sektöre rehberlik eden bir kurum haline dönüştüreceğiz. Özellikle teknolojinin ticarileşmesine daha büyük bir dikkatle yoğunlaşacağız. TÜBİTAK’ta yürütülen projeleri hızlandıracağız. Bir başka önemli çalışma alanımız ise yerli marka elektrikli otomobil projesidir. Bizimi amacımız yerli otomobil üretmekten ziyade, bir otomobil markası oluşturmaktır. Yerli imkânlarla bir otomobil üretmek çok zor bir mesele değildir. Zaten birçok firma, tasarımı ve teknolojisi Türkiye’de geliştirilen, üretimi burada yapılan modeller geliştiriyor. Biz zor olana talibiz. Sadece Türkiye’de değil dünyada da tutacak bir otomobil markası oluşturmayı hedefliyoruz. Bu projeyle ilgili iş modelini oluşturmak, idari ve teknik şartnameleri hazırlamak için çalışmalarımız devam ediyor. Bir başka önemli çalışma konumuz, 4’üncü Sanayi Devrimidir. Geleceğe damga vuracak olan akıllı üretim sistemleriyle ilgili sürece şimdiden hazırlıklı olmak istiyoruz. Burada iki temel amacımız var. Birincisi, fabrikalarımızın akıllı üretim sistemleriyle donatılmasını, üretimin bu yeni teknolojilere uygun bir dönüşümden geçmesini hedefliyoruz. İkincisi, bu döneme damga vuracak olan teknolojileri yerli imkânlarla geliştirmek amaçlıyoruz.” ifadelerini kullandı.