Salgının yarattığı ekonomik tahribatla mücadele eden dünya, son 1,5 aydır savaşa maruz kalmış durumda ve tüm ekonomiler için fatura son derece ağır olacak ki bugün ilk verilerde bunu görüyoruz.
Küreselleşmenin getirdiği bir sonuç olarak ülke ekonomileri dış etkenlere daha hassas durumda, fakat iç riskleri yüksek olan ekonomilerde bu hassasiyet haliyle daha da artıyor.
Bugün Mart ayı imalat PMI verisi açıklandı. Bu veri, imalat sanayi sektöründeki güncel durumu, yani sektörde çarklar nasıl dönüyor, kazanç var mı, işler yolunda mı? bunu gösterir. Ayrıca ekonomik büyüme için de son derece önemli bir veridir. Veride 50,0 seviyesi eşik kabul edilir ve bu seviye üzeri sektörün canlı olduğunu, altı ise sektörde zayıflama olduğunu gösterir.
Türkiye imalat PMI göstergesinde son 5 yıllık dönemi incelediğimizde; gösterge, 2017’nin ikinci çeyreğinden itibaren 50,0 eşiği üzerinde 55,60’a kadar çıktı, yani sektör canlıydı. 2018’de ABD ile yaşanan krizin ardından veri 42,70’e geriledi. Karantina dönemi olan Nisan 2020’ye kadar gösterge toparlandı ve yeniden 50,0 üzerine çıktı. Kapanmalar nedeniyle Nisan 2020’de 33,70 ile tüm zamanların en düşük seviyesi görüldü.
Nisan 2020’den sonraki durum nasıl? İlk bir yıl hem talebin yüksek olması hem de baz etkisi ile yükseliş sürdü. Mayıs 2021’de kısa süreli bir gerileme oldu, ardından Eylül’e kadar 54,10’a kadar toparlanma sürdü. Eylül Şubat döneminde yavaş bir düşüş başladı ve Mart’ta ise 50,0 eşinin altına sarktı.
Veriyi ölçen İstanbul Sanayi Odası, TL’nin Eylül itibarıyla değer kaybetmeye başlamasıyla siparişlerde azalma olduğuna dikkat çekti ve Aralık raporunda girdi maliyetlerinde rekor yükseliş olduğunu, buna bağlı satış fiyatlarında da rekor yükselişler olduğunu ve neticede de siparişlerde sert düşüş olduğunu belirtti.
Verideki seviyeleri detaylı paylaşmamızın nedeni kur etkisi. Dövizin hızla yükseldiği dönemlerde imalat sektöründe de zayıflama oluyor, çünkü üretim için gereken birçok ara mamul ithal ve ayrıca kur hızlı yükseldiği dönemlerde firma fiyat vermekte zorlanıyor. Buna karşılık özellikle vadeli işlemlerde de kaybediyor. Yani büyüme için son derece önemli olan imalat sanayi sektörü için de kurdaki istikrar son derece önemli.
Son bir aylık dönemde ise savaş talebi düşürdü. Raporda dikkat çeken detay ise savaşın etkilerinin yanında TL’deki kaybın da vurgulanması oldu ve artan girdi maliyeti haliyle müşteriye de yansıtıldı. Böyle olunca nihai ürün fiyatları enflasyonu hızlandı ve anket geçmişinin en yüksek düzeylerinden birinde kaydedildi.
Gelelim enflasyona…
TÜFE, Pazartesi açıklanacak ancak bugün açıklanan ve yurt içi enflasyonla çok yakın giden İstanbul enflasyonu %63,25’e çıktı. İstanbul’da enflasyon Mart ayında %6,29 oranında arttı. Son derece kötü bir oran.
%54,4 olan TÜFE’nin Mart’ta %61 - %63 aralığına yükselmesi bekleniyor ki bu oran orta vadede %5, yılsonunda da %23,2 bekleyen Merkez Bankasının tahmininin misliyle üstünde.
“Merkez bankasının temel amacı fiyat istikrarını sağlamaktır” bu ifadeyi hemen her toplantıda her sunumda duyuyoruz, peki Merkez Bankası fiyat istikrarını sağlamak için TL mevduatların desteklenmesi dışında nasıl bir politika izliyor? Ve en kötüsü %30’lar %40’lar ve %50’ler aşıldığı dönemlerde ısrarla enflasyonda düşüş beklendiği söylendi. Ne zaman? Nasıl? Ne oranda?
Bugün %60’lara çıkan bir enflasyon için böyle etkisiz önlemlerle yıl sonunda %23’lük bir oran beklemek iyimserliğin de ötesinde.
Bugün elektriğe ve doğal gaza yeni zamlar yapıldı. Dün de şekere yapılmıştı. Ay içinde kırmızı ete de zam gelmişti. Yapılan zamları sıralamak çok zaman alacak, ancak hem Merkez Bankası hem Hazine enflasyonla mücadele edildiğini söylüyor. Ancak faiz artışı ile müdahaleye ise kapılar kapalı.
Tüm yönleriyle elbette aynı olamaz, fakat sadece belirttiğimiz konu üzerinden gidecek olursak;
Yılın ilk çeyreğinde TL, ruble ile beraber dolar karşısında en çok değer kaybeden para birimi oldu. Ruble, savaşın ana aktörü! Savaştan önce Rusya Merkez Bankası enflasyon nedeniyle zaten faiz artırıyordu, ama savaş başında ilk tepkiye karşı faizi 10,5 puan artırdı. Sonrasında müzakerelerin tansiyonu biraz düşürmesiyle beraber ruble, dolar karşısında kayıplarının çoğunu geri verdi. Rusya ile Türkiye ekonomisini kıyaslamak doğru değil, tıpkı Avrupa’da kişi başı gelir ile Türkiye’deki geliri ve haliyle yapılan zam oranlarını kıyaslamak gibi!
Belirtmek istediğim nokta şu: TL neden en çok değer kaybeden para birimlerinden. Neden yaklaşık 8 yıldır TL sürekli değer kaybediyor?
Rusya, dünyanın en güçlü petrol üreticilerinden ayrıca paladyum başta olmak üzere emtiada, buğday başta olmak üzere de gıda da çok büyük ihracatçı. Yani ülkede üretim yüksek!
Rusya gibi birçok alanda Kartel olmayan ve Türkiye gibi gelişen ülkelerden olan Güney Afrika, Kolombiya ve Meksika gibi ülkelerin paraları yılın ilk çeyreğinde dolar karşısında değer kazandı. Bu ülkelerde daha sınırlı ama daha spesifik üretimler var. Bir de bu ülkelerde içinde olduğumuz yüksek enflasyon dönemine uyumlu para politikası izleniyor.
Maalesef içinde bulunduğumuz bu yüksek enflasyon döneminde büyüme de tehlikeye giriyor.