23 Eylül'de yazdığım yazıda özelde Türkiye ve genelde gelişmekte olan piyasalar için 2.roundun Aralık ayında olacağını yazmıştım. Müneccim olmadığıma göre Haziran ayındaki iç ekonomik çalkantıların Gezi Parkı direnişi ile ve Aralık ayındaki devalüasyonun ve sonucunda MB'nin faiz oranlarını yükseltmesinin Paralel Devlet tartışmaları ile ilgili olmadığını peşinen kabul etmişim demektir.
İşin aslı tamamen MB ve hükümetin makro politikaları ile ilgilidir.Bu poitikalar da başta FED olmak üzere diğer Merkez Bankaları ve reel göstergeler ile doğrudan bağlantılıdır ama öyle değilmiş gibi zannedildi.Gevşek para politikası yanında baskılı bir kur rejmi ile düşük tutulan döviz kurları, USD bazında GSMH ve enflasyon kriterlerini güzel gösterdi.Reel sektör ise düşük kurlarla hammaddeyi ucuza malederken yine düşük faiz oranıyla cari kaldıraçlardan daha fazla borçlandı,yani "short "pozisyon aldı.Tekstil gibi marj karlarda çalışan sektörler de düşük kur rejiminde kar ve nakit akış dengelerini oluşturmakta güçlük çekti. Sonuçta tüm kazanç tamamen faaliyet kazancı idi ve yıllardır alışılagelen kur farkı kazançları konu edilmiyordu. Öte yandan nakit açıklarını borç para ile finanse etmek de nispeten ucuzdu.
Şimdi geldiğimiz noktada reel sektörde köprüüstünde görev yapanların gemiyi limana hasarsız götürmeleri için bugüne kadar aldıkları pozisyonlar çok önemli olmakla birlikte yine de yapabilecekleri ve yapmaları gereken şeyler var.
Öncelikle artık para pahalı.İşletme sermayesinin doğru şekilde kanalize edilmesi çok önemli.Stok devir hızları gerek hammadde ve gerekse ürün bazında çok iyi takip edilmelidir.Borç para kullanıp depoda atıl yatırma zamanı değildir.Bu sadece maliyetleri yükseltmekle kalacaktır ki artan maliyetleri zaten daralmakta olan tüketim mekanizmasında fiyata yansıtmak da kolay olmayacaktır.Alacak ve borç devir hızları kontrol altında olmalıdır. Kısa vadeli alacak gün sayısı borç gün sayısının üzerinde ise bu önümüzdeki dönemde nakit açığı demektir,önlemi hemen bugünden almak gerekir. Şunu unutmamak lazım ki kredi maliyetleri yükseliyor, daha da yükselecek. Birincil piyasa olan MB faizleri yükseldikçe bu bankalardaki kredi faizlerine yansıyacak,bankaların karlılığı düştükçe de Moody's, Fitch gibi rating kurumlarından aldıkları notlar düşecek,bu sefer onların aldığı sendikasyon kredi maliyetleri artacak ve bu da onların uyguladığı kredi faizlerine yansıyacak. Bu sarmal mutlaka olacak, ama ne raddede olacağı iç siyasal gelişmelere bağlı olduğu kadar reel sektörün kendisini ne şekilde toparlayacağına bağlı olacak.Her zaman dediğim gibi reel sektörün öncelikli işi düşük maliyetle üretip piyasa koşullarında satmaktır,ancak kriz dönemlerinde doğru bir finansal yönetim olmazsa olmaz. Zor zamanlarda ekonomimizin ana motoru olan KOBİ'ler için ilk şart hayatta kalmak ve ilave risk almamak.
Ben 2014 yılı ilk çeyreği total kayıp olarak görüyorum. Sonrasında ise göstergeler çok önemli. Avrupa krizden çıkarken bizim ihracatın önemli bir kısmı olan otomotiv ve ara mamul ihracatının artmasını bekliyorum. Başka fırsatlar da olacak. Öncelik, işletmelerin hayatta kalmaya çalışmaları. Devir zar atma zamanı değil,her adımdan önce 3 kere düşünme zamanı.Stratejik düşünüp ona göre karar alan, bütçe ve nakit akış disiplini olan şirketler bu zor dönemden daha da güçlü çıkabilirler.
Son olarak : "Önümüzdeki hafta yeni bir kriz olmasın,ajandam zaten dolu." - Henry Kissinger