ABD Hazine tahvillerinin yatırımcıları bir çıkmazla karşı karşıya. Ülke ekonomisi çok güçlü görünse de hem yükselen enflasyonun, hem de enflasyonun ve enflasyon beklentilerinin yükselişine engel olmak için Fed’in yaptığı faiz artışlarının etkilerini hissediyor.
10 yıllık tahvil faizi geçtiğimiz haftada %3,0’e doğru gerilemenin ardından Pazartesi seansında yükselmeye devam etti ve akşam işlemlerinde %3,2’nin üzerine ulaştı. 2 yıllık tahvil faizinin %3,1’in hemen üzerine çıkması, 30 yıllık tahvil faizinin ise %3,3’ü aşmasıyla birlikte verim eğrisi düz kaldı.
Pozitif ekonomik veriler Pazartesi günü de gelmeye devam etti. Dayanıklı mal siparişleri Mayıs’ta %0,7 artışla beklentilerin üzerine çıktı. Bekleyen ev satışlarının üst üste altı aylık düşüşün ardından Mayıs’ta yükselmesi de önemli bir işaretti.
Fed Başkanı Jerome Powell geçtiğimiz haftada Kongre karşısında yaptığı konuşmada, merkez bankasının ekonomiyi bir resesyona sokacak olsa bile faiz artışlarına enflasyon kontrol altına alınana kadar devam etmeye kararlı olduğunu söyledi.
Merkez bankasının üyelerinden biri olan St. Louis Fed Başkanı James Bullard, geçtiğimiz haftada agresif faiz artışlarını desteklerken bile ekonominin güçlülüğüne dair iyimserliğini dile getirdi. Bullard bu yıl, para politikasını belirleyen Federal Açık Piyasa Komitesi’nde (FOMC) oy hakkına sahip olan dört bölgesel Fed banka başkanından biri.
Teknik analistler de yatırımcıların endişelerini yansıtıyor. Analistler 10 yıllık tahvilde %3’lük faizi bir destek seviyesi olarak görüyor ve faizin bu seviyenin altına inmesi durumunda daha da düşük seviyelere gerileyebileceğini düşünüyor. Eğer 10 yıllık tahvil faizi yükselişini sürdürerek %3,5’e ulaşırsa, analistlere göre daha da yüksek seviyeler görülebilir.
Şimdilik, yatırımcılar iki zıt senaryo arasında gidip gelirken, tahvil faizi de bu iki eşik arasında hareket ediyor.
Avrupa’da ise, parasal sıkılaşma adımlarının daha yüksek borç yüklü güney ülkeleri ile mali açıdan daha muhafazakar kuzey ülkeleri arasındaki farkı daha da açma riski sebebiyle, tahvil piyasasında haftanın kelimesi “bölümlenme“ (fragmentation) oldu.
Başkan Christine Lagarde liderliğinde, Avrupa Merkez Bankası (ECB) üyeleri üye ülkelerin tahvil faizleri arasındaki farkın çok fazla açılmasına engel olacaklarını dile getirdi. Bu durum yalnızca para politikasının yönetimini daha zor hale getirmiyor, aynı zamanda ortak paranın istikrarını da tehdit ediyor.
Alman ve İtalyan 10 yıllık tahvil faizleri arasındaki fark geçtiğimiz 12 ay içinde 100 baz puan arttı ve bu artışın yarısı, Mart ayından bu yana yaşandı.
10 yıl önce Avrupa’da yaşanan borç krizinin anıları hâlâ taze, ancak ECB üyelerinin de hatırlatmaktan yorulmadığı gibi, birliğin daha zayıf ülkeleri geçen sürede daha güçlendi ve merkez bankası da COVID-19 salgınını 10 yıl önceye kıyasla daha çok araç ve esneklikle yönetti.
Ancak salgın döneminde uygulanan, tahvil satın alımları gibi bazı politikalar yatırımcılarda biraz rehavet yarattı. Bu desteğin çekilmesi, ECB’nin bir bölümlenmeden kaçınma konusunda kararlılığının test edilme ihtimalini artıracak.
ECB’nin eski üyelerinden biri olan Lorenzo Bini Smaghi, merkez bankasına daha da esnek olması ve tahvil alımlarında Kuzey Amerikalı derecelendirme kuruluşlarının tahvillere verdiği derecelere bağlı kalmaya yönelik kendi kendine getirdiği sınırlamaları kaldırması gerektiğine dair çağrı yaptı.
Borç krizi döneminde yaratılan Doğrudan Parasal İşlemler (Outright Monetary Transactions) mekanizması gibi diğer potansiyel çözümler, birlik içindeki ülkeler için siyasi açıdan zorlu şartlar oluşturabilir. Smaghi’ye göre ne olursa olsun, piyasadaki zorlukların üstesinden gelinebilmesi adına ECB’nin araçlarının sınırsız bir kapasiteye sahip olması gerekli.