Üzerinden çok vakit geçmedi, o cümle hala kulağımın bir köşesinde çınlıyor.
Geçtiğimiz haftalarda yapılan Davos zirvesinde bizi temsil eden Mehmet Şimşek yaptığı bir söyleşide politika yapıcılar olarak " kur hedefimiz yok" dedi açıklamasının arasında. Bu mesele TCMB penceresinden ayrı, politika yapıcılar penceresinden ayrı yorumlanmalı diye düşünüyorum, fakat bu konuya gelmeden önce tekrar şu kur meselesine bir değinelim, ne dersiniz?
Kur; Türkiye'de bireysel ve kurumsal her yatırımcının hassasiyetinin yüksek olduğu bir kavram. Dünya ölçeğinde ekonomik gösterge olarak kur kavramını sıkı takip eden toplumlar arasında başlarda geliyoruz diyebiliriz. Burada tabi ki geçmişte yaşadığımız ekonomik krizler ve süreçlerin kur ile yaşamlarımıza geçişkenliği bu duyarlılığı canlı tuttuğu aşikar.
Yüksek kur bir politika olabilir! Ben bir bakıma bu dinamiğin ekonominin soğumaması adına dönem dönem canlandırılabileceğini de düşünenlerdenim. Neden mi? Eğer cari açığı göreceli de olsa yüksek bir ülkeyseniz ve kısa vadeli bu meseleyi sıkı reformlar ile çözmeniz çok imkanlı değilse yüksek kur hedeflemesi ile yada kurun yükselmesine karşı koymayarak, değersizleşen paranızla daha çok ihracat yapmanıza bir destek atılabilir. Diğer bakış ile ithalat hacminize yükselen döviz ile bir vurgun vurulabilir. Sonuçta yüksek kur normal şartlar altında cari açığı düşürücü etki yapması beklenir.
Yüksek kur'un kaymağını yiyebildik mi?
İhracat artışı gerçekleşti mi? İthalat düştü mü?
Basit, anlaşılır, lafı çok dolaştırmadan bahsedeceğim.
TÜİK Aralık ayı verisine göz attığımızda 2015 ve 2016 karşılaştırmasında görüyoruz ki; ihracat seviyemiz düşmüş, ithalat seviyemiz de düşmüş. Özetle; yüksek kur ile hedeflediğimiz ihracat artışı gerçekleşmemiş, fakat ithalat yaptığımız miktar göreceli azalmış. Tabloda yüksek kur'un kaymağını pek yiyebilmişiz gibi durmuyor. Burada işin rakamsal boyutlarının dışında ülke iç gündeminin belirsizliği ve yatırım ortamındaki pürüzler şüphesiz işin akademik perspektifte gerçekleşmesini engelliyor. İş çokta kağıt üstünde durduğu gibi değil.
Sonuç olarak; 3,70 bölgesinde fiyatlanan kur ile ihracat seviyesinin azalması dikkat çekici. Normal şartlar altında bu hikayenin böyle olmaması gerekirdi.
Biraz TCMB açısından işin duruşuna yönelelim. Merkez beklentilerin dışında "Geç Likidite Penceresi" kavramı ile piyasayı bir alternatife yönlendirme eğilimi gerçekleştirdi. Piyasada, özellikle yabancı bankalar çerçevesinde beklentiler faiz artırımı yönünde olduğu için bu GLP kavramının pek sempatik karşılandığını söyleyemeyeceğim. Merkez faiz artırımı yaparak ekonominin düşük büyüme çemberinde bulunduğu bu dönemde ek bir soğuma eğilimine girmesini istemediğini düşünerek faiz artırımına gitmemesine bir dayanak gösterebilsem de, orta vade de kaynak bulma, yatırımcı çekme açısından (yatırım ortamının kısa vadeli iyileştirilmesinin zor olduğunu bildiğim için) faiz artırımının doğru olacağını düşünenlerdenim. Bu konuyu çok konuşacağız.
Yüksek enflasyon, düşük büyüme, cari açıktaki yapısal problemler ve işsizlik seviyemizdeki yükseliş gösteriyor ki; durum para ve maliye politikası destekleriyle kısa vadeli toparlanabilse de işin bir ileri aşamada reformist duruş ihtiyacı esas başlık. Özellikle kolay para döneminin son bulduğu ve dünya genelinde milli duyguların ön plana çıktığı bu dönemde reform kavramına ihtiyacımızın daha da yükseldiğini düşünüyorum.
Serhat Yıldız
serhatyildiz.com