ABD Ticaret Bakanlığı'nın verilerine göre ABD 2019 yılı 2.çeyrekte %2.1 oranında büyüdü. İlk çeyrekte %3.1 büyüyen ABD ekonomisi için bu oran yavaşlamaya işaret etse de %1.8 olan beklentilerin üzerinde gelmesi olumlu karşılanacaktır.
Küresel krizler anlamında ABD ekonomisi çok önemli bir referans. Bu sebeple, bildiğiniz ve yazılarımda belirttiğim üzere herkes ABD verileriyle yatıp onlarla kalkıyor. Tüm dünyada yavaşlama ve resesyon emarelerine karşı tek liman ABD konumunda.
Gelişmekte olan ülkeler cari açıklarını finanse edebilmek için olası bir parasal bollaşma beklentisi içinde. Bu sebeple FED’in olası faiz indirimlerine başlaması kritik önem taşımakta.
ABD 2.çeyrek büyüme verisinin ve tüketici harcamalarının beklentinin üzerinde olması ABD ekonomisinde resesyon beklentilerine ilişkin “henüz erken” görüşü uyandırıyor.
Buna karşın, uzun süreli ve potansiyelinin üzerinde büyüme kaydeden ABD ekonomisi için bu çeyrekteki veri 2017'nin ilk çeyreğinden beri en yavaş artış olarak kayda geçti. Ayrıca imalat sektöründe de yavaşlama gözlemleniyor.
Son 2 senedir süren güçlü büyümeye karşın 2018 yılında Trump tarafından açıklanan mali teşviklerin faydalarının artık azalmakta olduğu hissediliyor.
Öte yandan, ek vergi yükümlülükler ve güçlü seyreden doların da Amerikan şirketlerinin enerjisini düşürdüğü söylenebilir.
Aşağıdaki grafikte 2018 yılı başından bu yana çeyrek dönemler bazında Türkiye ile ABD büyüme verilerinin bir karşılaştırmasını yaptım.
![TR-ABD BÜYÜME TR-ABD BÜYÜME](https://9b7a090b595969f3c8a1-ac65ee1327ee12d7da93f022a11fe904.ssl.cf1.rackcdn.com/content/e69e9c2c244ed10540c84046feb4c594.jpg)
Hatırlarsınız, Türkiye geçmiş dönemlerde oldukça yüksek büyüme oranlarını yakalamış bir ekonomiydi. Zaten, gelişmekte olan olan ülkelerin işsizlik ve finansman sorunlarını karşılayabilmeleri için gelişmiş ülkelerin 2-3 katı kadar büyüme kaydetmeleri gerekli. Aksi halde, halihazırda yaşadığımız gibi ekonomik göstergelerde ciddi bozulmalar ile karşı karşıya kalırlar.
Grafikte gördüğünüz üzere, son dönemde yakın tarihte pek eşini benzerini görmediğimiz şekilde ABD ekonomisinin Türkiye ekonomisine kıyasla çok güçlü büyüdüğü anlaşılıyor. Yani işler tersine dönmüş durumda.
Son 10 yılı baz aldığımızda, Türkiye’de enflasyon ve işsizlik rekor seviyelerde yüksek ve büyüme de rekor seviyelerde düşük. ABD’de ise işsizlik rekor seviyede düşük ve büyüme de rekor seviyelerde yüksek.
Tüm dünya yavaşlamış ve resesyonun ilanı için ABD verileri gözlenirken ABD’den hala göreceli olarak iyi veriler gelmesi küresel resesyon ve finansal kriz ihtimallerinin şimdilik “henüz değil” şeklinde yorumlanmasına yol açıyor ancak yine de bana sorarsanız yolun sonu görünmeye başlıyor.
Türkiye ekonomisinin geleceği için, ilginçtir ama, TCMB’nin yüksek faiz indiriminden ziyade FED’in 30-31 Temmuz’da yapılacak olan Faiz Kurulu toplantısından çıkacak kararlar büyük önem taşıyor olacak. Faiz düşürülürse piyasaların üzerindeki baskı azalacak ve muhtemelen piyasalarda kısa süreli bir yükseliş gerçekleşecek. Bu durum borsalara da olumlu yansıyacak.
Önceleri 50 baz puan beklentiler oluşturan piyasa şu an 25 baz puanlık bir indirim olacağında hemfikir olmuş durumda.
Bu hafta piyasaların gündeminde hem Çin ve ABD’li yetkililer arasında tekrar başlayacak olan ticaret görüşmeleri hem de FED’in faiz kararı olacak.
Dünya, her ne kadar kabullenmek istemeyenler olsa da, yavaş yavaş finansal krize doğru yol almakta. Draghi konuşmasında AB bölgesinde gerilemeye dair ciddi bir risk olmadığını belirtse de Fransa hariç aslında durum hiç de öyle değil. Muhtemelen ilerleyen süreçte FED sonrası o da faiz indirimini açıklamak durumunda kalacak. Bu arada Avrupa Merkez Bankası faiz oranının halihazırda 0 “sıfır” olduğunu da söyleyelim. Yani gelişmiş ülkeler zaten olmayan faizi indirecekler, bakalım geçtiğimiz krizdeki kadar işe yarayacak mı ?
Mevcut gelişmeler kısa vadede piyasalarda bir bahar havası yaratabilir ancak küresel bazda çok miktarda olumsuz veri birikmeye devam ediyor.
Üstelik bu olumsuz ekonomik verilere birçok siyasi ve jeopolitik riskler de eklenmekte.
Türkiye’nin imalat sanayisi yaklaşık %60 seviyesinde ithalata bağımlıdır. Bu ithalatın %85’i hammadde ve aramalı ithalatıdır. Yani Türkiye sanayisi yapısı itibarı ile ithalat olmadan büyüyemiyor.
Rekor kırdığı söylenen ihracatımızın kg fiyatı 2014 yılında 1,59 dolar seviyesinde iken güncelde 1,28 dolarlara kadar düşmüş durumda.
İhracatımız içinde yüksek teknolojili ürünlerin payı sadece %3 seviyelerinde.
İhracat artıyor diye sevinenler Dünya ticaretinden aldığımız payın neden %1’in altında kalmaya devam ettiğini de açıklamalılar.
Yani, demem o ki, faizi artıralım indirelim, doları çıkaralım düşürelim, sonuç değişmeyecek.
Yapısal reformları yapmadığımız sürece, periyodik olarak krizlere maruz kalmaya ve piyasaya yön verenlerin alacağı kararlara göre şekil almaya devam edeceğiz.
Bakalım FED neyler? Ne eylerse güzel eyler diye umalım.
Son söz;
“Takdir ediliyorsan değil, taklit ediliyorsan başarmışsın demektir” A.Einstein
Bol kazançlı günler dilerim.
Celalettin Güleryüz