Fed 2021 Haziran FOMC toplantısında fitili ateşledi ve sıkılaşmaya dair ilk sinyalleri verdi. O günden bu yana piyasalar her toplantı için “Fed’in bir sonraki adımı ne olacak” sorusunu mecburen sormadan edemez hale geldi. Bu süreçte Kasım gibi Fed, enflasyon artık “geçici değil” deyince işler daha da kızıştı, piyasalar iyiden iyiye tedirgin olmaya başladı. Bunun üzerinden çok geçmedi ki Fed Kasım’da tapering (varlık alımlı azaltımı) için ilk adımı attı ve aylık 15 milyar dolarlık azaltıma başladı. Aralık FOMC’de bu kez taperingin hızı iki katına çıkmakla kalmadı, Fed’in yayımladığı ekonomik projeksiyonlarda 2022’de bizi 3 faiz artışı beklediği ilan edildi.
2022’nin Ocak ayında ABD’de son 40 yılın en yüksek enflasyonunun gelmesi ve hemen ardından Ocak FOMC toplantısında Powell’ın da sözlü yönlendirmeleri ile piyasaların artık tek ama tek derdi “2022’de kaç tane ve hangi miktarda faiz artırımı” geleceği oluverdi. Toplantı sonrasında yayınlanan tutanaklarda üyelerin beklenenden daha az şahin bulunması ve bir de üzerine bilanço küçültümünün daha sonraki toplantılarda ele alınacağı anlaşılınca piyasa daha bir oh bile diyemeden St. Louis Fed Başkanı James Bullard çoktan sahnede yerini almıştı. Şahinliği ile nam salmış Bullard komite söylemiyorsa ben söylerim diyerek “Temmuz toplantısına kadar 100 baz puanlık artış yapmalıyız” dedi. Yetmedi bir de “bilanço küçültümüne de hemen başlamamız gerek” deyince Mart ayında 50 baz puanlık faiz artırımı gelme olasılığı %99.6’ya kadar yükseldi. 2022’de 7 toplantısı olan Fed için 9 kez faiz artırımı gelecek öngörüleri de havalarda uçuşmaya başladı.
Bullard’ın yaptığı şahin açıklamalar sadece piyasa fiyatlamalarını bozmakla kalmadı. Kıyıda köşede uzunca bir süredir dillendirilen “Fed politika hatası mı yapıyor” tartışmalarını da gündeme getirdi. ABD’li ünlü ekonomist El-Erian’ın da başını çektiği bir iddiaya göre yüksek enflasyon karşısında Fed sıkılaşma konusunda çok geç kalmıştı, getiri eğrisi çoktan düzleşmişti (yataylaşmıştı). Çünkü ABD 2 yıllıkları ile 10 yıllık tahvil faizleri arasındaki fark hızlıca kapanıyordu. Fed sıkılaşmada geç kaldıkça 7 yıllık tahvil faizlerinin 10 yıllıkları geçmesine bile ramak kalmıştı, olur da getiri eğrisinde bir tersine dönüş başlarsa bu stagflasyon anlamına gelecekti. Stagflasyon riski nedeniyle bu iddianın savunucularına göre Fed bir an önce varlık alımlarını bitirmeli ve gerekirse Mart’ta 50 baz puanlık faiz artışıyla başlamalıydı. Daha da önemlisi Fed’in henüz oralı bile olmadığı bilançoda küçültümü de bir an önce masaya gelerek acilen uygulamaya konmalıydı.
Piyasalar bu tartışmalarla boğuşurken Şubat ayının sonuna doğru Rusya-Ukrayna krizi gündeme öyle bir düştü ki Fed tartışmaları kısa süreliğine de olsa geride kaldı. Ta ki düne kadar... 24 Şubat’ta Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrasında petrol, doğal gaz ve emtia fiyatlarındaki yükselişle birlikte zaten gündemin bir numaralı maddesi olan küresel enflasyonun daha da artacağı ama aynı zamanda ekonomik büyümelerde de yavaşlama olacağı yani stagflasyon olacağı beklentisi iyice güçlendi. Stagflasyon fiyatlaması ile Fed’in ne yapıp ne yapamayacağı yeniden gündem maddesi oldu. Bu konuda iki güçlü görüş var. Bir kısım Fed istese de çok şahin gidemez, giderse hem istihdam piyasası hem de ekonomik büyüme yavaşlar diye düşünüyor. Diğer kısım ise savaş nedeniyle daha da artan enflasyona Fed göz yummayacak ve de yolundan dönmeyecektir diye düşünüyor.
Hâlihazırda bu tartışmalar devam ederken Fed’in bundan sonraki yol haritası için gözler dün komite önünde sunum yapan Powell’daydı. Powell savaş hali ekonomide belirsizlik yaratmasına rağmen ekonomi ve işgücü piyasası oldukça iyi, bu nedenle yolumuzdan diyerek bir nevi Mart’ta 25 baz puanlık faiz artışıyla geliyoruz sinyali verdi. Powell’ın açıklamaları Mart’ta faiz artırımı gelir mi, gelirse kaç puan gelir tartışmalarına tümüyle nokta koydu diyebilirim. Piyasa şu an %99,8 olasılıkla 25 baz puan geleceğini fiyatlıyor, 50 baz puan gelme olasılığı Powell sonrası %0’a gerilemiş durumda. Tabii piyasada merak biter mi, bitmez. Peki Mart’tan sonra ne olacak? Powell’ın konuşmasından Fed’in kervanı yolda düzeceğini anlıyoruz. Bu noktada Fed, gelen veriler ve haber akışlarına bağlı olarak politikalarını belirleyecek. Bu arada Powell enflasyon çok yükselirse 50 baz puanlık faiz artışı da yapabiliriz diyerek aba altından da sopa göstermeyi İhmal etmedi.
Ara satırlardaki şahin söylemlere rağmen borsalar “25 baz puan küçüktür 50 baz puan” nidalarıyla adeta coştu diyebiliriz. Salı günü Fed faiz artıramayacak diye düşen ABD 10 yıllıkları Powell sonrası hem de borsalarla birlikte yükselişe geçti. Anlayacağınız piyasalar her şeye rağmen iyiyi görmeye kendini fazlasıyla zorluyor yine. Rusya-Ukrayna görüşmelerine ilişkin olumlu bir haber akışı gelirse borsaları daha da güçlendirebilir. Bundan sonraki süreçte tüm fiyatlamaların yönünü ABD verim eğrisi ve onu hangi değişkenlerin etkilediği belirleyecektir; verim eğrisini Rusya-Ukrayna savaşı mı yoksa enflasyon konusunda 2021’de yeterince başarısız olan ve bunu telafi etme çabasındaki agresif Merkez bankaları mı belirleyecek? İşte bütün mesele bu.