2007-2008 küresel krizinin çıkış nedeni ABD Emlak sektöründeki balondur.Bunu bilmeyen kalmamıştır artık.2008 yılından beri ise FED’in genişlemeci politikaları sonucunda piyasa likiditeye boğulmuş ve FED’in bilançosu 4 trilyon dolara kadar arttırmıştır.Peki bu paralar nereye gitmiştir?Bu kadar ucuz borçlanılan bir ortamda acaba ucuz işler mi yapılmıştır?Quantative Easing başladığından beri borsa endeksleri artışa geçen ve varlıkları normalin çok üzerinde talep gören ülkelere bakmak gerekiyor.Bunların başında gelişmekte olan ülkeler geliyor.Ben gelişmekte olan ülkelere akan paranın ülke ekonomisinde bazı sektörlerinde balon oluşturabileceği kanaatindeyim.Balonların tespiti ve müdahale edilmesi her zaman çok büyük tartışma konusu olmuştur.Ben balon tespiti yapmak gibi büyük bir iddaada bulunmayacağım.Sadece Türkiye olarak acaba bol likidite ortamında ekonomik olarak nasıl tercihler yaptığımıza değineceğim.Gerekli yapısal reformları (bu reformların neler olduğuna girmeyeceğim fakat merak edenler Mahfi EĞİLMEZ Hoca’nın çalışmalarını inceleyebilir) yaparak ekonomik modelde iyileştirmeye mi gittik yoksa dışarıdan alınan borçları betona mı yatırdık?
Öncelikle verilere bakalım.Türkiye’nin borçluluğunun arttığının fakat bunun büyük bölümünün özel sektöre ait olduğunu önceki yazılarımda bahsetmiştim.
Grafikte 2008 yılından bugüne özel sektör borçluluğunun artışını görebiliriz.Bu artışın büyük bir bölümünün de döviz cinsi olduğunu önceki yazılarımda açıklamıştım.Döviz cinsinden bu kadar açık pozisyonun oluşu ülkedeki ekonomik birimlerin kur değişimlerine ne kadar kırılgan hale geldiğini açıklıyor.
Yurtiçi kredi hacmindeki değişime de dikkat edersek düşük faiz nedeniyle ülke ekonomik birimlerinin kolayca borçlanarak talep yarattığını ve yatırım yaptığını görebiliriz.Şu anda insanlar ve şirketler yüksek kredilerle refah havası içerisinde yaşamaktadırlar.Peki bu borçları nerelere kullanıyoruz?
Verilere baktığımızda oldukça borçlanmış bir Özel sektör ve bu kredileri yapı ve inşaata yatıran,yüksek büyüme,yüksek cari açık ve yüksek enflasyon seçen bir ekonomik model karşımıza çıkıyor.Ve yüksek büyüme yüksek iç taleple desteklenmektedir.Türkiye’ye zaten şöyle bir baktığımızda inanılmaz derecede artmış AVM inşaatı,artan ev fiyatları bunu desteklemektedir.Alınan borçların teknoloji ürünlerini üretmeye yönelik yatırımlar yapıldığını görebilsek ekonomik hedeflere ulaşabileceğimize inanırdım.Aşağıda iki grafik paylaşıyorum 2002’den bu yana diğer gelişmekte olan ülkeler gibi borçlanarak inşaat yapma işine girdiğimizi destekliyorlar.Birinci grafik BİST Taş Toprak Endeksinin gelişimi:
Konut kredilerine ek olarak Taş-Toprak endeksinin tam 5 katına çıktığını görebiliriz.Diğer grafik ise asıl katma değeri yüksek ürünler üreterek borçluluğumuzu ödeyebileceğimiz ve sürdürülebilir ekonomik model içinde olmazsa olmaz olan Teknoloji ürünleri ile alakalı Teknoloji Endeksimiz:
Teknoloji endeksinin iki katı civarında bir artış gösterdiğini görüyoruz.Hatta alt bileşenlerine bakarsak ileri teknoloji ürünlerinin gelişiminin daha acı verici olduğunu görebiliriz. Borçları ödemek için karlı yatırım yaparsanız ancak borçlarınızı ödeyerek ilerleyebilirsiniz.Bunun içinde ihracat yapmak gerekir ama Yüksek teknolojili ürün bizi bir üst sınıfa atlatırdı.O konuda pek bir gelişme olmadığını OECD ile yüksek teknoloji ürün ihracatının GDP'de % oranına bakarsak görürüz.
Maalesef bunun yerine alınan borçlar inşaat sektörüne yatırıldı.Sürdürülebilirlik olmadığından bu ekonomik model nedeniyle inşaat sektöründeki bu oluşuma balon yada başka bir şey deyin büyük problemdir.Çok üzülerek söylemeliyim ki paraları toprağa gömdük yani…
Halil BARIŞKAN
(@HBariskan)