Moody’s’in yaptığı not indiriminin üzerinden yaklaşık 1 ay geçti ve o zaman da belirttiğimiz üzere Fitch de Cuma günü Türkiye’nin kredi notunu BB- seviyesine indirdi ve görünümünü “negatif” olarak teyit etti.
Bu not, yatırım yapılabilir seviyenin 3 basamak altında ve görünümün de negatif olması indirimin devamına ilişkin emarelerin sürdüğü anlamını taşıyor.
S&P ve Moody’s’in halihazırdaki notları ise yatırım yapılabilir seviyenin 4 basamak altında.
Tüm derecelendirme kuruluşları nezdinde B tipi notların en alt basamaklarına çok yakınız ve hızla yatırım yapılabilir ülke konumundan uzaklaşıyoruz. Sri Lanka ile aynı not seviyesindeyiz, üzücü ama gerçek.
Fitch, Türkiye’nin kredi notunu 2012 yılı Kasım ayından 2017 yılı Ocak ayına kadar 50 aylık süre ile “yatırım yapılabilir” seviyede tutmuşken geçen son 30 aylık dönemde yatırım yapılabilir seviyenin 3 basamak aşağısına indirmiş oldu.
Not indirimine ilişkin yapılan açıklamada kredi notunun indirilmesinin nedenleri arasında, Merkez Bankası ile ilgili son gelişmeler, ekonomideki dengelenme için beklenen büyümenin gecikmesi, enflasyonun düşürülmesinde gecikme ve Türkiye'nin Rusya'dan aldığı S-400 hava savunma sistemlerinin teslimatının ABD yaptırımları riski taşıması gösterildi.
Ayrıca, çift haneli enflasyonun uzun süredir devamı ve döviz cinsinden kamu borçlarının artışı da notun indiriminde dikkate alınan hususlar oldu.
Ekonominin daralması sebebiyle düşen cari açıkla iftihar edenler cari açığın 2,4 milyar dolara gerilemiş olmasından mutlu olabilirler.
Türkiye ekonomisinin cari açık sorunu ile alakalı hep aynı şeyleri dinlemişsinizdir; “finanse edilebildiği sürece sorun değil”. Ya finanse edilemezse ?
Türkiye bugüne kadar hep cari açık verip sonra da bu açıktan daha fazla borçlanarak kaynak sağlamış ve büyümesini de bu dış kaynak ve yabancı sermaye girişi ile sürdürmüştür.
Türkiye, ABD ve Avrupa’nın genişlemeci politikaları ve derecelendirme kuruluşlarının yatırım yapılabilir notları sayesinde bolca yabancı kaynak ve sermaye girişi sağlamış, elde ettiği büyüme rakamlarına cari açığın finansmanı ile ulaşmıştı.
Türkiye’nin dış borcu 10 yıl önce 265 milyar dolar iken, bugün 453 milyar dolar seviyesine yükselmiş, yani %75’in üzerinde artmıştır.
Yine 10 yıl önce dış borcun milli gelire oranı %37 iken bugünkü dış borcun milli gelire oranı %60’a ulaşmıştır.
Güncel merkezi yönetim borç stoku (adı kafanızı karıştırmasın, belediyeler hariç kamu borcu olarak özetleyebiliriz) sıkı durun; 1.2 trilyon TL (eski para değil, 6 sıfır atılmış para ile trilyon).
Daha bitmedi, bunun 620 milyar TL kısmı, yani yarısından fazlası, “döviz” cinsinden !
10 sene önce kamu borcu 400 milyar TL civarında imiş ve dövizli borçlar toplam borcun 1/3’ü kadarmış, ne garip değil mi !
Vatandaşı dövizden uzaklaştırmaya çalışan devletin kendisi döviz borcunu tam 4 kat artırmış.
Geçtiğimiz hafta itibarı ile yurtiçi yerleşik tüzel kişiler (şirketler)in döviz mevduatı yaklaşık 70 milyar dolar seviyesinde idi. Özel sektörün brüt dış borç stokuna baktığımızda borç rakamının 300 milyar dolar seviyesine çıktığını görüyoruz. Yani kabaca şirketlerin döviz borcunun mevduatından fazla olduğunu ve aslında döviz pozisyonunda açık verdiklerini (short olduklarını) görüyoruz, bu sebeple tüzel kişilere neden döviz alıyorsunuz diyemeyiz.
Öte yandan, asıl dikkati çeken yurtiçi yerleşik gerçek kişiler. Onların döviz mevduatları 115 milyar doları bulmuş durumda. Üstelik bu gerçek kişilerin dövizle borçları da yok denecek kadar az. Yani tamamen döviz pozisyon fazlası (long) verdiklerini görüyoruz.
Bunu belki de her yazımda belirtiyorum, ülkemizde toplam mevduatın yarısından fazlası döviz cinsinden !
Kamunun borcunun yarısından fazlası döviz cinsinden !
Toplam borçların (kamu+özel) %70’i döviz cinsinden !
Türkiye’nin toplam dış borcunun yarısından fazlası dolar !
Son söz;
“Biçtiğini beğenmiyorsan, ne ektiğine bakmalısın”
Bol kazançlı günler dilerim.
Celalettin Güleryüz