Dün ve bugün iki merkez bankası başkanının açıklamaları takip ettik. İlki ABD Merkez Bankası Başkanı Powell’ın konuşmasıydı. Powell, Haziran ve Temmuz’da 75’şer baz puanlık faiz artışıyla agresif davrandıklarını, bundan sonra para politikası sıkılaştıkça daha yavaş oranda faiz artışı yapacaklarını belirtti. En önemli ifadesi ise fiyat istikrarı sağlanmadan yaşanacak bir büyümenin gerçekçi olmayacağını belirtmesi oldu ki geçen raporumuzda biz de aynı ifadeyi kullandık, zaten iktisadi olarak da doğrusu budur. Dolayısıyla büyümeden feragat edileceğinin mesajı verildi, ancak bunu yaparken de ne kadar az zarar verilirse onun için çaba gösterilecek. Böyle olunca piyasalarda Eylül’de 75 baz puan beklentisi 50’ye indi ve son çeyrekte düşük oranlar fiyatlanmaya başladı. Bu da doların gevşemesine neden oldu.
İkinci konuşmayı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Kavcıoğlu yaptı. Yılın üçüncü enflasyon raporu sunumunda konuşan Kavcıoğlu, yıl sonu tahminini %42,8’den %60,4’e çıkardıklarını belirtti. Konuşmasının soru cevap kısmı oldukça ilginçti.
Kavcıoğlu, enflasyonda yıl sonu %60,4 tahminleri olsa da bu oran altında bir sonuç beklediklerini bu aydan itibaren enflasyonun yükseliş hızının da düşeceğini düşündüklerini söyledi. Oysa hazırlanan grafikte ortalamalar gelecek aylarda %80’li seviyelere işaret ediyor. Bu yöndeki soruya ise, hayır öyle değil, arkadaşlarla sonra yine bakarız, dedi!
Rezervlerdeki azalma hakkında ise önce rezervler yükseliyor dedi, ardından enerji ödemelerinde rezervlerin kullanılmasına dair soruya paralel rezervler azalmıyor, geçen yıl ile aynı seviyede, sadece yer değiştiriyor, dedi!
Kavcıoğlu, enflasyonun küresel gelişmelere rağmen Türkiye’de çok daha yüksek olmasına dair soruya ise, dünyada neden yüksekse bizde de o yüzden yüksek, ama bizde elbette farklı gelişmelerin de etkisi var. Enflasyonda bizim için ayrıca ters giden bir şey yok, dedi!
Konuşmasında döviz kurunun enflasyona önceki dönemlerdeki gibi bir yansımasının olmadığını, hatta son 10 günü dışarda tutarsak aylık bazda TL’nin diğer gelişen ülke paraları kadar düşmediğini söyledi.
Bu yıl cari fazla hedefine ulaşılacağını, turizmin çok iyi gittiğini söyleyerek altın ve enerji ithalatını dışarda tutarak hesaplama yapılması gerektiğini ima etti.
Piyasalardaki faiz oranlarının politika faizine yaklaştığını belirten Kavcıoğlu, piyasa faizlerinin yüksek olduğunu rakamlarla belirten bir cevap üzerine %0,99’la kredi verildiğini söyledi. Ancak ardından cevabı veren gazeteciye, evet belirttiğiniz oranlar olabilir, dedi!
Son yılların en yüksek seviyesine çıkan CDS için Türkiye’nin bankacılık sisteminin çok iyi olduğunu ve bu CDS rakamlarını Türkiye’nin hak etmediğini belirtti.
Faiz oranlarının neden düşük tutulduğuna ise yine uygulanan yeni model içinde olması gerektiğine dair bir cevap verdi.
Cevapların üzerine;
Türkiye’nin 5 aylık cari açığı 25 milyar dolar.
Türkiye’nin kısa vadeli dış borcu 134,5 milyar dolar ile rekor yüksek seviyede.
Ticari ve bireysel kredi faizleri yıllık olarak %14 politika faizinin çok üzerinde.
Dolar kuru bu yıl %35 yükseldi ve TL bu yıl son bir ayı bir taraf bıraksak bile (!) en çok değer kaybeden gelişen ülke parası olarak negatif ayrışıyor.
Enflasyon ve faiz arasındaki makas rekor açık seviyede ve TL’nin reel kaybı güncel %64.
Son verilere göre TCMB’nin net rezervleri 6 milyar dolar.
CDS’in 900 baz puana yaklaşarak yaklaşık 14 yılın en yüksek seviyesine çıkmasının nedenleri de bunlar. Yüksek enflasyon, yüksek kur, artan cari açık ve dış borç ödemelerinin CDS’i yükseltmesi kimi neden şaşırtabilir ki? Zaten risk primini ülkenin borca dayanıklılığı, istikrarı ve güveni belirler.