Dünyanın ikinci büyük ekonomisi olan Çin, üretimiyle, teknolojiye yaptığı katkılarla bütün dünyanın adeta girdi sağlayıcısı konumunda bulunuyor. Çin, Türkiye’nin dış ticaretinde önemli bir partner. İhracatımızda 19’uncu sırada (2023’de 3,3 milyar dolar) yer almakla birlikte ithalatımızda (2023’de 45 milyar dolar, toplam ithalatın yüzde 12’si) Rusya’dan sonra ikinci sırada yer alıyor. Çin’e ihracatımızda mermer ve traverten, metal cevherleri ve konsantreleri, kurşun, krom, bakır, demir çinko en fazla yer tutan maddeler. Çin’den ithalatımızın ağırlığı ise makine, manyetik veya optik okuyucular, kazanlar, demir, çelik, organik kimyasallar ve plastiklere ait. Bunlar dışında akla gelebilecek pek çok çeşit mal, ucuzluğu nedeniyle Çin’den ithal ediliyor. Bu, yalnızca Türkiye’ye özgü bir durum değil, Çin, yüksek teknolojiye ve ucuz emeğe sahip olmanın avantajıyla bütün dünyaya her türlü malı ihraç ediyor. Çin’in 2023 yılı toplam ihracatı 3,3 trilyon dolar, ithalatı 2,6 trilyon dolar, cari fazlası da 264 milyar dolara ulaştı.
Bu kadar büyük bir ekonomide yaşanan dalgalanmalar bütün dünyayı etkiliyor.
GSYH
Çin’in GSYH büyüklüğü 2023 yılında 18 trilyon dolara ulaştı (Türkiye’nin 2023 yılı GSYH’si 1,1 trilyon dolar.)
Grafikten görüleceği gibi 2012’de 8,5 trilyon dolar dolayında olan GSYH son on bir yılda on trilyon dolar aratarak 18 trilyon dolara ulaşmış bulunuyor (Türkiye’nin 2012 GSYH’si 881 milyar dolardı, 2023 yılında 1,1 trilyon dolara çıktı).
Bu hızla devam ederse Çin’in 2030 yılında GSYH büyüklüğünde ABD’yi geçerek dünyanın en büyük ekonomisi olması bekleniyor. Çin, büyümesini büyük ölçüde ihracata dayalı sanayileşmeye bağlamış bir ekonomi. O nedenle dünyada pandemi benzeri bir afet çıkıp ülkeler ithalatlarını azaltınca Çin’de sıkıntı doğabiliyor. Özellikle 2020 yılında yaşanan pandemiyle birlikte Çin’de sıkıntılar ortaya çıkmış olmasına karşın, ürettiği ürünlere olan ihtiyaç nedeniyle düşüş yaşamış olsa da üretmeye ve ihraç etmeye devam etti.
Kişi Başına Gelir
Hindistan’la birlikte dünyanın en kalabalık iki ülkesinden biri olan Çin’in nüfusu 1,4 milyarın biraz üzerinde bulunuyor. Bu kadar kalabalık bir nüfusun yönetilmesi, ekonominin hızla büyümesini gerektiriyor. Çin’in bugün itibarıyla kişi başına geliri 11.800 dolar (Türkiye 13.583 dolar.) Bu gelir Çin’i orta üst gelir grubu ülkeler arasına sokuyor.
Grafik bize Çin’in 2012 yılında 6.590 dolar olan kişi başına gelirinin on bir yılda 11.800 dolara çıktığını gösteriyor (Türkiye’nin kişi başına geliri 2021’de 9.520 dolardı, 2023’de 13.583 dolar oldu).
Çin, her geçen yıl biraz daha zenginleşirken insanlarının refahı da artıyor. Bunun başka bazı sonuçları da oluyor kuşkusuz. İlk olarak Çin’de ucuz emek yavaş yavaş tarihe karışıyor. Bu gelişme Çin’in rekabet gücünü nasıl etkileyecek göreceğiz. Bununla birlikte Çin’in sürekli yeni teknoloji ve ona dayalı ürünler üretip dünyaya sürmesi emeğin giderek pahalanmasını gideren bir faktör olarak değerlendirilmeli. İkinci olarak refahı artan Çinliler eskiden bir tas pirinçle yetinir ve tasarruf yaparlarken şimdi artık para harcıyorlar, dünyayı geziyorlar. Bu da Çin’i giderek batı benzeri bir tüketim tolumu konumuna itiyor.
Büyüme
Çin, dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinin başında geliyor. Şimdiye kadar değindiğimiz GSYH ve kişi başına gelirin temelinde bu sürekli ve yüksek büyüme yatıyor.
Grafikten görüleceği gibi Çin, pandemi etkisiyle büyüme ivmesini kaybettiği yıllar dışında sürekli yüksek ortalamalarla büyümüş bir ekonomi. Son iki yılda eski yüksek hızını kaybetmiş görünüyor. 2024 yılı için de beklenti yüksek değil (yüzde 4,2).
PMI
PMI ya da Türkçe ismiyle Satın Alma Yöneticileri Endeksi, işletmelerdeki satın alma yöneticilerinin girdi ve mal siparişi, istihdam talebi gibi alanlardaki davranışlarını inceleyen ve buradan ekonominin üretim ve talep yönü açısından geleceğe yönelik eğilimlerini anketler aracılığıyla ölçmeyi hedefleyen ekonomik bir göstergedir. Endeks 50’nin üzerindeyse ekonomi büyüyor demektir, 50’nin altındaysa büyümekte zorlanıyor demektir, 40’ın altındaysa sıkıntı büyüyor anlamına gelir.
Son birkaç yıldır Çin’in PMI endeksi 50’nin altında görünüyor. Yukarıda değindiğimiz büyümedeki ivme kaybının bir göstergesi de bu.
İşsizlik
Çin gibi nüfusu 1,4 milyarın üzerinde olan bir ülkede istihdamı sağlamak ve yönetmek kolay bir iş değil. Buna karşılık nüfusun üçte birinden fazlasının köylerde yerleşik olması istihdam sorununu büyütmeyen bir faktör olarak karşımıza çıkıyor.
Grafik Çin’de işsizlik sorununun yüksek olmadığını gösteriyor. Pandemi ya da ekonomik sıkıntılar gibi belirli dönemlerde artmasına karşılık işsizlik oranı yüzde 5 dolayında sürdürülebiliyor. Bu oran, dünyanın en kalabalık ülkelerinden birisi olan Çin açısından oldukça başarılı bir ekonomik gösterge konumunda görünüyor.
Enflasyon
Çin, uzun süredir ciddi bir enflasyon sorunu yaşamayan bir ekonomi. Son dönemde tam tersine deflasyon yaşıyor.
Pandemiyle birlikte yükselen fiyatlar, sonrasında deflasyona dönüşmüş ve ardından normal seyrine girmişti. 2023 yılı sonuna doğru Çin yeniden deflasyonist bir görünüme geçti. Şubat 2024 itibarıyla yeniden yüzde 0,7 oranında bir enflasyonla normal görünüme döndü.
Borç Yükü
Çin konu olduğunda borç yüküne iki farklı açıdan bakmak gerekir. Kamu borç yükü açısından bakıldığında yüzde 80’in altında bir borç yükü görülüyor. Bu, yüksek bir borç yüküne işaret ediyor, ne var ki pek çok ülke pandemi sonrası böyle düzeylere ulaştığı için çok ta alışılmadık bir oran değil.
Grafik 2012’de GSYH’nin yüzde 34’ü düzeyinde olan kamu borç yükünün 2023’de yüzde 80’e ulaştığını gösteriyor.
Buna karşılık asıl korkutucu olan kamu kesimiyle birlikte özel kesimin ve kişilerin borçlarından oluşan Çin’in toplam borçluluk oranının GSYH’nin yüzde 280’ine kadar varmış olması. Çin, büyümesini büyük ölçüde kredilerle, borçlarla finanse etmiş görünüyor. Borçlanmaların sınırına gelinmiş olması nedeniyle de büyüme hızında düşüş yaşıyor.
Cari Denge
Yukarıda da değindiğimiz gibi Çin, dış ticaret fazlası veren bir ülke. O nedenle de cari fazla veriyor.
Genel Değerlendirme
Dünyanın en büyük ekonomisi olma yolunda ilerleyen Çin’in bu gidişi tamamlayabilmesi için önünde aşması gereken bazı engeller bulunuyor. Bunlardan üçüne değindim: (1) Emek pahalanmaya başladıkça rekabeti korumanın güçlüğü. (2) Tüketim toplumu haline gelen toplumu lüks harcamalardan uzak tutup ihracata ağırlık vermeye devam edebilmek. (3) Toplumun borçluluk oranının çok yüksek olması. Bunlara ek olarak başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkelerin Çin’i durdurmak için kur savaşları ve ticaret savaşları da dâhil olmak üzere aldıkları önlemler de eklenebilir.
Emeğin pahalanmaya başlaması ve toplumun giderek tüketim toplumu haline gelmesine ve bu gelişmelerin ihracatı olumsuz yönde etkilemesine karşılık Çin’in son yıllarda artık kendi markalarını piyasaya sürerek belirli bir piyasa ağırlığı kazanmasıyla bu gelişmeleri lehine çevirmeyi başaracağını görebiliyoruz. Çin, bugün tam olarak bir icatlar ve inovasyon fabrikası gibi çalışıyor ve eskiden taklit ürünler üretirken şimdi artık tamamen kendi markasıyla ürünler üretip satıyor. Dolayısıyla bu iki sorunu, bu potansiyeliyle aşacağını tahmin ediyorum. Buna karşılık devasa boyutlara gelmiş olan borç sorununu ve gelişmiş ekonomilerin giriştiği ticaret ve kur savaşlarını aşması o kadar kolay görünmüyor.
Özetle Çin’in, hegemon devlet konumunu ABD ile tam olarak paylaşıp paylaşmayacağı bu alanlarda nasıl bir gelişme göstereceğine bağlı görünüyor.