Küresel ekonomi yılın son çeyreğinde yavaşlıyor. Çin'de imalat PMI, Ekim ayında büyüme eşiği altına geriledi ve pandemi sonrası en düşük seviyeye indi. Üretimde dünyanın en büyük ülkelerinden olan Çin'de arz sorununun yarattığı zorluk ekonomide etkisini artırmaya devam ederken Avrupa, ABD ve diğer ülkelerde de benzer durum yaşanıyor. Türkiye'de de imalat PMI, Ekim ayında son 4 ayın en düşük seviyesine geriledi. Göstergedeki düşüşte tedarik sorununa ek dövizdeki dalgalanmanın etkisi oldu. Türk lirası son iki aydan %15'e yakın değer kaybetti ve dolar kurundaki yükseliş girdi maliyetlerini de artırdı. İmalat sektöründeki gibi diğer sektörlerde de maliyetin etkili olduğunu biliyoruz.
Çarşamba günü ÜFE ve TÜFE oranları açıklanacak. Hatırlanacağı gibi ÜFE Ağustos ayında %45'i aşarak tarihi yüksek seviyeye çıkmış Eylül'de ise zirveden %43,96'ya gerilemişti. Belki kurdaki bu sert oynaklık ilk ayda üretici ve tüketici fiyatlarına çok hızlı yansımayabilir, ama devam eden aylarda yükselişin süreceği gerçeğini değiştirmez. Çünkü dünyada buğdaydan yağa, demirden kömüre tüm emtia ve enerji grubundaki fiyat artışları sürüyor, bu bile kendi başına enflasyon demekken yurt içinde de TL'deki kayıp ve beklentilerin olumsuz olmasına bir de fırsatçılık eklenince enflasyonun düşmesi pek mümkün görünmüyor.
Rusya, Brezilya, Macaristan, Şili, Norveç gibi ülkeler faiz artırımına başlayanlar arasında ve bu ülkelerin çoğunun hem kaynakları var hem de üretimi yüksek, fakat faiz artışına başladılar, sebebi ise yüksek enflasyon ve Fed.
Dünyada enflasyonun yüksek olduğu bir dönemde ülkeler ne yapıyor? Faizi artırıyor, çünkü faiz artışı ve sıkı para politikası ile tüketim sınırlandırılmaya çalışılıyor. Ayrıca para biriminin de buna bağlı kaybı korunmaya çalışılıyor. Ülkemizde ise her daim yüksek olan enflasyon bu dönemde %20 sınırına dayandı. Uygulanan iç politikaların da etkisiyle enflasyon ve faizde dünyada en yüksek oranlara sahip ülkeler arasındayız. Fakat zamanlamada ayrışıyoruz. TCMB, küresel risklere gayet doğru ve anlaşılır bir şekilde dikkat çekiyor ve aynı zamanda iç riskleri de göz ardı etmiyor, fakat nihayetinde faiz indiriyor. Ayrıca enflasyonun daha da yükseleceğini de söylüyor, tahminleri yukarı revize ediyor. Yani görüyorum, biliyorum, ama uygulamıyorum diyor.
İşin bir de Fed tarafı var ki piyasalar 2022'nin ikinci yarısı itibarıyla sıkılaşmanın başlamasını bekliyor ve gelişen ülkelerin şimdiden faiz artışına başlamaları da biraz Fed hazırlığı diyebiliriz. Biz, gelecek bu döneme kış dersek, kışa oldukça hazırlıksız gireceğiz ve eğer bu politikalar uygulanmaya devam ederse Fed'e doğru biz geriden gelen ancak yüksek oranlarda öne geçen bir faiz artışı yaşamak zorunda kalabiliriz.
Piyasalarda beklentinin önemini tüm okuyucularımız muhakkak bilirler, hiçbir şey olmasa bile beklentiler fiyatlamaları belirleyebiliyor. TL varlıklar içinse hiçbir şey olmamak bir yana daha kötü neler olabilir kaygısının yarattığı bir beklenti var. Bunun nedeni ise anlaşılmaz bir para politikası. Yazımızda da belirttiğimiz gibi söylem ve uygulamaların uyuşmaması, küresel görünümle bu denli zıtlaşılması, kaynakların yetersiz olması, sadece para politikası değil siyasi, jeopolitik risklerin de yüksek olması gibi birçok etkenin bir araya gelmesi TL'nin dip yapmasının nedenleri ve bunu değiştirecek bir adımın atılmaması noktasında beklenti devreye giriyor. Enflasyonun da kurun da yükseleceği kaygısı var, buna karşın faiz indirimindeki ısrarın da devam edeceği düşünülüyor. Bu nedenle TL varlıklara olan talep düşük kalıyor, dolarizasyon devam ediyor. TCMB Başkanı Kavcıoğlu, ter para ikamesinin sürdüğünü, TL mevduatların arttığını söylüyor, fakat toplam mevduatlar içinde döviz %53 gibi bir oranla fazla paya sahip, ayrıca veriler dövize olan talebin de sürdüğünü gösteriyor. Şunu unutmamak gerekir, ülke içinde maaş ve fatura gibi kalemler çoğunlukla TL ile yapılıyor, dolayısıyla elbette TL ihtiyacı var ve bulunduruluyor, ama gerek tüzel gerekse hane tarafında gider dışı yani tasarruf diyebileceğimiz kalan TL olarak tutulmuyor. Bu da dolarizasyonun devam ettiğini gösteriyor.
Merkez bankalarının para politikalarındaki en önemli araçlarından biri de sözlü yönlendirmedir, fakat bunun etkili olabilmesi için hem bankanın kredibilitesinin olması gerekir hem de söylemlerinin tutarlı olması gerekir. Hemen ardından uygulanan politikanın da bu sözlü yönlendirmenin devamı olması gerekir. Son dönemde TCMB tarafındaki durum maalesef ki bunun tam tersi ve bu durumun yarattığı güven kaybının neticesi olarak TL değer kaybediyor.
Bu hafta yurt içinde enflasyon, küresel tarafta ise FOMC toplantısının olacağı Çarşamba günü haftanın en önemli günü. Yurt içinde beklenti enflasyonun %20'ye doğru yükselmeye devam etmesi olurken Fed kanadından ise varlık alımlarının azaltımının başlaması, yetkililerin süreç hakkında açıklama yapması bekleniyor. FOMC haftasına ABD Dolar Endeksi, 94,0 seviyesi üzerinde başladı ve dolar bugün çoğu gelişen ülke parası karşısında hafif yükseliş yaşıyor. Haftayı 9,60'tan kapatan USD/TRY kuru ise bugün 9,53'ten işlem görüyor. Kurda bu hafta hem iç hem de dış verilerin etkisiyle oynaklık devam edebilir. Biz düşüşlerde 9,15'i ilk destek olarak izlerken yükselişlerde bir direnç noktası göremiyoruz. Kurda son iki ayda yaşanan kaybın telafisi için içerden özellikle para politikasına dair daha gerçekçi ve güven veren adımlar atılması gerekir. Aksi durumda kurda yaşanacak düşüşler TL etkisinden kaynaklanmadıkça sınırlı kalacaktır.