Turizm gelirlerinin azalması ve başarısız darbe girişiminin tüketici ve reel sektör güvenini düşürmesi, Türkiye’nin büyüme hızını yavaşlattı ve 2015 yılında gerçekleşen yüzde 6,1’den 2016 yılında tahmini yüzde 2,1’e indirdi.
Bozulan beklentiler Türk Lirası üzerinde baskı yaratırken, düşen bankacılık sektörü borç yenileme oranının yurt içi kredi artışını kısıtlaması olasıdır.
Türkiye kuvvetli toparlanmayı engelleyen güçlükler ile karşı karşıyadır; 2017 yılında net ihracatın ve kamu harcamalarının sürüklediği yüzde 2,7 büyüme öngörülmektedir.
Türkiye ekonomisi, geçici siyasi çalkantı ve azalan turizm gelirleri sebebiyle üçüncü çeyrekte daralma yaşadı.
Düşen turizm gelirleri ve başarısız darbe girişimi ve sonrasında azalan tüketici ve reel sektör güveni sebebiyle mevsim etkisinden arındırılmış GSYH üçüncü çeyrekte bir önceki çeyreğe göre yüzde 2,7 küçülerek Mart 2009’dan bu yana en büyük düşüşünü kaydetti.
Artan belirsizliklerin hanehalklarını özellikle dayanıklı tüketim malları olmak üzere harcamalarını kısmaya itmesi sebebiyle, özel tüketim önemli bir darbe aldı ve üçüncü çeyrekte bir önceki çeyreğe göre yüzde 2,6 düşüş kaydetti. Benzer şekilde, yatırımlar da çeyrek bazında yüzde 1,7 azaldı. Kamu harcamaları çeyrek bazında yüzde 6,1 artarak büyümeye anlamlı bir pozitif katkıda bulunan tek kalem oldu. Dış ticaret tarafında, sönük iç talep sebebiyle ithalat düşerken, zayıflayan dış talep ve gelen turist sayısında yıllık bazda yaşanan yüzde 36’lık düşüş sebebiyle ihracat da azaldı.
Harcama tarafındaki daralmaların yansımaları üretim tarafında da düşüş olarak kendini gösterdi. İmalat sektörü üst üste üç çeyrek daraldı ve üçüncü çeyrekte bir önceki çeyreğe göre küçülme yüzde 4,8 olarak gerçekleşti. Üçüncü çeyrekte tarım, hizmetler ve inşaat sektörlerinde de üretimde düşüş kaydedilmekle birlikte (sırasıyla yüzde 0,9, yüzde 1,7 ve yüzde 4,6) imalat sektöründeki resesyoon reel sektördeki zorlukları gösterdi.
Özellikle, bazı imalat firmaları bir yanda satışlardaki artışı kısıtlayan durgun iç ve dış talebe, diğer yandan da açık döviz pozisyonları sebebiyle TL’deki değer kaybına dayanma konusunda güçlükler yaşıyorlar.
Dördüncü çeyrekte gerçekleşen toparlanma daha önce öngörülenden daha zayıf olduğu için, 2016 yılına ilişkin büyüme tahminimizi yüzde 2,1 olarak revize ediyoruz. Sanayi üretimi üçüncü çeyrekte kayda değer bir şekilde azaldıktan sonra Ekim ayında tekrar yükseldi ancak Kasım ayında düz bir seyir izleyerek güçlü bir toparlanmaya ilişkin umutları boşa çıkardı.
Benzer şekilde, Kasım ayında 48,8’e ve Aralık ayında 47,7’ye düşen imalat sektörü satın alma yöneticileri endeksi (PMI), imalat sektöründe faaliyetin cansız olduğunu gösteriyor. Öte yandan, Aralık ayının sonlarında meydana gelen elektrik kesintileri, özellikle Kocaeli’den İstanbul’a kadar uzanan sanayi bölgesinde olmak üzere bazı firmaların üretimi durdurmalarına yol açarak, Türkiye’yi olumsuz etkiledi. Talep tarafında, kurdaki değer kaybına ve otomobildeki vergi artışlarına bağlı olarak tüketicilerin fiyat artış beklentileri yüzünden satın alma kararlarını öne çekmeleri sebebiyle otomobil ve beyaz eşya satışları hızlı bir şekilde yükseldi.
Ancak perakende satışlarındaki düz seyir, tüketici harcamalarındaki toparlanmanın geniş tabanlı olmadığını gösteriyor. Tüketici kredilerindeki artışın hızlanması, dördüncü çeyrekte özel tüketimde beklendiği kadar güçlü olmasa da bir toparlanma olduğunu teyit ediyor. İşletme eğilimleri anketi sonuçlarının gösterdiği üzere, kurumsal kredi artışındaki hafif zayıflama ve yatırım harcamalarındaki düşüş, şirketlerin kurdaki değer kaybı sonucu kötüleşen bilançoları ve azalan karlılıkları sebebiyle dördüncü çeyrekte yatırım harcamalarını kıstığını gösteriyor. Dördüncü çeyrekte, AB’de güçlenen ekonomik faaliyet sayesinde ihracatın ithalattan daha hızlı artması sebebiyle net ihracat büyümeye bir önceki çeyreğe göre daha fazla katkıda bulundu. Bu gelişmeler dördüncü çeyrekte beklenenden daha zayıf bir toparlanmaya işaret ediyor; dolayısıyla 2016 yılı için büyüme tahminimizi aşağı yönlü revize ederek, yüzde 2,1 olarak güncelliyoruz.
Aralık Ayında Enflasyon 1,5 Puan Artışla Yüzde 8,5’e Sıçradı
Enflasyondaki artışın üçte birini vergi artışları gibi tek seferlik faktörler açıklarken, diğer üçte birlik kısmı gıda fiyatlarındaki sert artışlar açıklıyor. Özellikle, tütün ürünlerindeki vergi artışı manşet enflasyonu 0,4 puan yükseltirken, otomobillerde uygulamaya konulan vergi artışları 0,1 puanlık bir artışa yol açtı. TL’deki değer kaybı küresel petrol fiyatlarındaki artışı daha da ağırlaştırarak, ulaşım ve yurt içi enerji fiyatlarının yükselmesine sebep oldu.
Aralık ayında 12 aylık çekirdek enflasyon 0,5 puanlık artış ile yüzde 7,5’e yükselirken, 12 aylık yurt içi ÜFE 3,5 puanlık artış ile yüzde 9,9’a yükseldi. Yurt içi ÜFE’deki önemli artış maliyet baskılarına işaret ettiği için endişe verici. TL’deki hızlı değer kaybı ile ilişkili döviz yansıma etkisinin 2017 yılının birinci çeyreğinden itibaren fiyatları etkilemeye başlamasını bekliyoruz. Öte yandan, olumsuz hava koşullarının hasada zarar vermesi ve gıda enflasyonu için yukarı yönlü baskı oluşturması muhtemel.
Hizmetler Dengesinin Kötüleşmesi Sebebiyle Cari Açık Dördüncü Çeyrekte Arttı
Eylül ile Kasım ayları arasında 12 aylık cari açık 1,3 milyar ABD$ artış ile 33,7 milyar ABD$’na ulaştı.
Özellikle güvenlik endişeleri sebebiyle gelen turist sayısındaki önemli düşüşün etkisiyle, bu artışın 1,2 milyar ABD$’lık bölümü hizmetler sektöründen kaynaklandı. Çekirdek ticari mal ihracatı (enerji ve altın hariç) Ekim-Kasım döneminde bir önce ki yıla göre yüzde 1,2 artarken, çekirdek ticari mal ithalatı yüzde 2,7 arttı ve Eylül ile Kasım ayları arasında 12 aylık çekirdek ticari mal dengesinde 0,3 milyar ABD$’lık bir kötüleşmeye yol açtı.
Önümüzdeki dönemde, artan enerji fiyatları cari açık için en önemli yukarı yönlü baskıyı oluşturabilir.
İç ve Dış Faktörler Sebebiyle Dördüncü Çeyrekte Tahvil Piyasasından Portföy Çıkışları Hızlandı
ABD başkanlık seçimlerinden çıkan sürpriz sonuç ve ABD Merkez Bankası’nın (FED) faiz oranlarını tahmin edilenden daha hızlı arttıracağı öngörüsü, küresel risk iştahını azalttı ve gelişmekte olan ülkelerden finansal çıkışları tetikledi. Yavaşlayan büyüme, yükselen enflasyon ve artan cari açık yatırımcıların endişelerini daha da artırırken, Merkez Bankası’nın hamleleri beklentileri tatmin etmedi. Bu bağlamda, dördüncü çeyrekte tahvil piyasasından çıkışlar 3,4 milyar ABD’’na ulaşırken, sermaye piyasası 0,1 milyar ABD’nin altında marjinal bir giriş kaydetti. Bu çıkışlar 2 yıllık gösterge devlet tahvilinin getirisini 1,94 puan artışla yüzde 10,65’e yükseltirken, TL dördüncü çeyrek sonu itibariyle üçüncü çeyrek sonuna göre ABD$ karşısında yüzde 17,4 değer kaybederek, 3,52 seviyesine ulaştı.
Finansal piyasalardaki kayıplar Ocak ayında da devam etti ve tahvil getirileri 2,72puan yükseldi ve 27 Ocak itibariyle kurdaki değer kaybı 30 Eylül’e göre yüzde 29’a ulaştı.
Bankacılık Sektörünün Borç Yenileme Oranı Haziran Ayından Bu Yana Düştü.
12 aylık bankacılık sektörü borç yenileme oranı Haziran ayında yüzde 187 iken, yabancı bankaların Türk bankalarına kredi verme konusunda daha temkinli davranmaya başlaması ve Türk bankaların dış finansman talebinin azalması ile birlikte Kasım itibariyle yüzde 111’e düştü. Bankalar verdikleri kredilerde yurt dışından temin ettikleri finansmana ağır bir şekilde bağımlı oldukları için, bu eğilimin devam etmesi yurt içi piyasada kredi artışının yavaşlaması anlamına gelebilir.
TL’deki hızlı değer kaybı ve bunun enflasyon üzerindeki olası etkileri Merkez Bankası’nı faiz oranlarını yükseltmeye zorluyor.
Kasım ayındaki düşük bir faiz artışının ardından, Merkez Bankası Aralık ayı toplantısında tüm kısa vadeli faiz oranlarını aynı bıraktı ve bu kurdaki değer kaybı eğilimini daha da ateşledi. Ocak ayında, Merkez Bankası gecelik borç verme faiz oranını 75 baz puana artışla yüzde 9,25’e, geç likidite borç ver me oranını da 100 baz puanlık artışla yüzde 11’e yükseltti. Ayrıca, Ocak ortasından itibaren, Merkez Bankası bankaları geç likidite faiz oranı üzerinden borçlanmaya zorlamak için 1 haftalık repo ihalelerine ara verdi ve gecelik borç verme kanalı için bankaların borçlanabilme limitini düşürdü. Böylelikle 30 Aralık ile 27 Ocak tarihleri arasında ortalama fonlama maliyetini 196 baz puan arttırarak yüzde 10,27’ye çıkardı.
Bu sıkılaştırma adımı TL üzerindeki baskıyı bir nebze olsun hafifletti, ancak devam etmekte olan değer kaybı sadece fiyat istikrarı açısından değil, aynı zamanda finansal istikrar açısından da tehditler doğurarak şirketler için doğrudan, bankalar için de dolaylı riskler yaratabilir. Anlamlı bir faiz artışı Merkez Bankası’na duyulan güveni artırarak, kurdaki değer kaybı eğilimini durdurabilir ve fiyat istikrarı ile finansal istikrarı koruyabilir.
Mali Politika Büyümeye Önemli Bir Destek Sağlıyor
2016 yılında ücret faturasındaki, mal ve hizmet alımlarındaki ve transferlerdeki önemli artışlar sayesinde merkezi yönetim harcamaları yüzde 15,3 oranında artış kaydetti. Sermaye harcamalarındaki ve faiz giderlerindeki azalma, toplam harcamalardaki artışı kontrol altında tutmaya yardımcı oldu. Yavaşlayan ekonomik faaliyet sebebiyle vergi geliri artışında kaydedilen yavaşlamaya karşın, 2016 yılında faiz ve hisse geliri ile sermaye gelirleri gibi vergi dışı gelirlerin desteğiyle merkezi yönetim gelirleri yüzde 14,8 arttı. Sonuç olarak, 2016 yılında merkezi yönetim bütçesinin mali hedefler doğrultusunda GSYH’nin yüzde 1,2’si gibi orta düzeyde bir açık verdiğini tahmin ediyoruz.
İyileşen net ihracat sayesinde 2017 yılında büyümenin toparlanarak yüzde 2,7 olarak gerçekleşmesini bekliyoruz. 2017 yılında büyümenin sürükleyici etkenlerinin büyük ölçüde kamu harcamaları ve net ihracat, daha küçük ölçüde ise özel tüketim ve yatırımlar olmasını bekliyoruz. AB’de güçlenen büyümenin, ihracatın artmasına yardımcı olurken, cansız özel talep ithalat artışını sınırlamasını bekliyoruz. Güvenlik endişeleri Rusya ile iyileşen ilişkilere rağmen hem Avrupa hem de Rusya’dan turist ziyaretlerini sınırlamaya devam edebilir. TL’deki değer kaybı tüketici fiyatlarına daha fazla yansıyabilir ve hanehalklarının satın alma güçlerini erozyona uğratabilir. Öte yandan, büyük döviz açık pozisyonları sebebiyle şirketlerin bilançoları kötüleşebilir, dolayısıyla özel yatırımlar zayıflayabilir. Kurdaki değer kaybının büyüklüğü ve hızı, para politikasında düzeltmeyi kaçınılmaz kılıyor, dolayısıyla 2017 yılında önemli ölçüde bir faiz artışı kuvvetle muhtemel.
Bu durum yakın gelecekte iç talebi kısıtlayabilir, ancak orta vadede olumlu etkilere yol açabilir. Ayrıca, düşen bankacılık sektörü borç yenileme oranları kredi artışını sınırlayabilir.