PwC Türkiye’nin Birleşik Krallık Dışişleri Bakanlığı Refah fonu desteği ile hazırladığı Türkiye Portföy Yönetimi Sektörünün Dönüşümü başlıklı raporda sektörün potansiyeli ve bölgesel ve uluslararası bir merkez haline gelebilecek şekilde gelişimi için atılabilecek adımlar da analiz ediliyor.
Rapor Türkiye ve Birleşik Krallık portföy yönetimi sektöründen önemli temsilciler ile birebir görüşmeler ve anket çalışmasının bir ürünü. Uluslararası alanda Türkiye portföy yönetimi sektörünün stratejik olarak nasıl konumlanacağı ile ilgili görüşleri ortaya koyan araştırmada elde edilen veriler, Türkiye’nin hâlihazırdaki mütevazı portföy yönetimi sektörünün gelecekte nasıl bir konum alabileceği ve bu konuma nasıl ulaşabileceği ile ilgili görüşlerin ortaya konmasını sağladı.
Hazırlanan rapor kapsamında yapılan ankete 100’ün üzerinde kişi katılırken Türkiye ve Birleşik Krallık’da 30’dan fazla kişi ile ayrıntılı görüşmeler gerçekleştirildi. Katılımcıların %91’i özel sektörü temsil ederken %60’ı sektörde 15 yıldan fazla tecrübeye sahip. Katılımcıların %52’sinin yönettiği varlıkların toplam değeri ise 500 milyon doların üzerinde.
PwC Türkiye Portföy ve Servet Yönetimi Sektörü Lideri Umurcan Gago rapor sonuçları ile ilgili şu değerlendirmede bulundu: “Raporumuzun Türkiye portföy yönetimi sektörünün geleceği üzerinde önemli bir katkı sağlama potansiyeline sahip olabileceğini düşünüyoruz. Sektördeki profesyonellerin çok büyük bir çoğunluğu Türkiye portföy yönetimi sektörünün potansiyelinin oldukça altında performans gösterdiğini düşünüyor. Ancak katılımcıların bir kısmı Türkiye portföy yönetimi sektörünü en çok büyüme potansiyeline sahip ilk üç ülkeden (Birleşik Arap Emirlikleri ve Polonya) biri olarak gösteriyor. Ancak Türkiye’nin potansiyelini açığa çıkarmak için yeterli ve gerekli adımları atması ve kapsamlı bir strateji oluşturması önem arz ediyor.”
Raporda öne çıkan sonuçlar
*Türkiye portföy yönetimi sektörünün potansiyeli, diğer gelişmekte olan ülkelerden farklılaşıyor:
2016 sonu itibarıyla yönetilen portföylerin (Asset under Management: AuM) büyüklüğü yaklaşık 35 milyar dolar olan Türkiye portföy yönetimi sektörü, hem toplam fonların GSYİH’ye oranı hem de kişi başına düşen portföy oranı açısından karşılaştırılabilir gelişmekte olan piyasalardan daha zayıf bir performans sergiliyor. Son yıllarda atılmış olan bazı adımlar ve verilerin uluslararası standartlar çerçevesinde revize edilmesi ile Türkiye’de tasarrufların GSYİH’ye oranı 2015 yılında %26 oldu. AuM’nin GSYİH’ye oranı ise artmış olmakla birlikte 2015’de %5’in altında kaldı. Görüşme gerçekleştirilen profesyonel katılımcıların %85’i Türkiye portföy yönetimi sektörünün “potansiyelinin oldukça altında” performans gösterdiğini düşünüyor. Ancak katılımcılardan, gelişmekte olan ülkeleri portföy yönetimi sektörünün büyüme potansiyeline göre sıralamaları istendiğinde Türkiye ilk sırayı alıyor. Tüm bulgular, Türkiye portföy yönetimi ssektörünün kısa ve orta vadede diğer gelişmekte olan piyasaların (karşılaştırılabilir yedi gelişmekte olan piyasa- Birleşik Arap Emirlikleri, Çek Cumhuriyeti, Güney Afrika, Katar, Macaristan, Polonya, Rusya) önüne geçme potansiyeline işaret ediyor.
*Kilit büyüme alanları olarak emeklilik fonları ve alternatif yatırım fonları:
Katılımcıların yaklaşık dörtte üçü, Türkiye portföy yönetimi sektörünün gelecek beş yılda büyüyeceğini ve emeklilik fonları, gayrimenkul ve sermayesi yatırım fonları gibi alternatif yatırım fonları, yatırım danışmanlığı ve finansal planlama alanlarının en büyük büyüme potansiyeline sahip alanlar olacağını belirtiyorlar.
* İstanbul Finans Merkezinin çok önemli bir çıpa ancak stratejisi yeni ve kapsayıcı bir bakış açısı ile yeniden değerlendirilmeli:
Görüşme gerçekleştirilen ve ankete katılan sektör temsilcileri, İFM projesinin sektörün gelişimi açısından önemli bir çıpa olabileceğini belirtmekle birlikte bir takım önerilerde de bulunuyorlar. Bunlardan ilki, kamuoyu algısının değiştirilme ihtiyacı. Katılımcılar, “İstanbul Finans Merkezi sadece bir gayrimenkul geliştirme projesi olarak değil, Türkiye finansal hizmetler sektörünü, uluslararası alanda rekabet edecek bir finansal ekosisteme dönüştürecek bir strateji olarak görülmeli” diyorlar. İkinci öneri ise, stratejinin daha kapsayıcı olacak şekilde iyileştirilmesi. Katılımcılar, “Tüm sektör oyuncuları, (regülatör, sektör temsilcileri, şirketler, sivil toplum örgütleri, akademisyenler vs.) tartışma sürecinin bir parçası olmalı” diyorlar.
* Makro politikalar ve yapısal değişiklikler ile öngörülebilirliğin artırılması önem arz ediyor.
Geleceğe yönelik öngörüde bulunma güçlüğü, Türkiye portföy yönetimi sektörünün potansiyelinin altında kalmasının en önemli sebebi olarak gösteriliyor. Katılımcılar, sektörün Türkiye’de gelişmesi için ekonomik ve politik istikrarın sağlanması, kamunun güçlü ve net bir strateji geliştirerek Türkiye portföy sektörüne desteğini artırması, hukuki altyapının güçlenddirilmesi, finansal piyasalarda yurt içi tasarrufları arttıracak politikalar geliştirilmesi ve uygulanması gerektiğini belirttiler. Hâlihazırda Türkiye’de faaliyet göstermeyen portföy yöneticilerinin %40’ı, söz konusu değişikliklerin gerçekleştirilmesi durumunda büyük ihtimalle Türkiye’de yatırım yapmayı düşüneceklerini söylediler.
* Son dönemde atılan adımlar sektör için olumlu
İç dinamikler açısından ise, Türkiye Varlık Fonu’nun kurulması, bireysel emeklilikte otomatik katılım ve yeni Sermaye Piyasaları Kanunu yakın gelecekte en çok olumlu katkı yapması beklenen değişiklikler arasında gösteriliyor. Katılımcıların %63’ü gelecekte Türkiye’de faaliyet göstermeyi bölgesel/uluslararası bir müşteri tabanına ulaşma yolu olarak görüyor. Bununla birlikte, tüm katılımcıların %58’i, Türkiye portföy yönetimi sektörünü güçlendirmek ve Türkiye’nin bölgesel/uluslararası bir merkez olmasını sağlamak için karar alıcıların, portföy yönetimi sektörünü güçlendirecek sağlam ve net bir strateji belirlemmesi gerektiğini düşünüyor. Dolayısıyla, devletin vereceği güçlü ve net mesajlar ile kısa, orta ve uzun vadeli planlara sahip olan güçlü bir stratejinin belirlenmesi oyunun kurallarını değiştirebilecek gibi görünüyor.
Raporda ele alınan diğer sonuçlar
*Türkiye Varlık Fonu, Türkiye portföy yönetimi sektörünü desteklemeli:
Türkiye portföy yönetimi sektörüne katkı açısından en olumlu kabul edilen adımlardan biri, Türkiye Varlık Fonunun oluşturulması olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca, araştırmamızda ve görüşmelerde yer alan katılımcılar, özellikle Türkiye Varlık Fonu Yönetim Şirketinin “slim-fit model”e göre organize olması durumunda, diğer bir deyişle, tüm AuM’leri kendi başına yönetmek yerine daha ziyade izleme ve denetleme görevlerini üstlenerek ve Türkiye’de faaliyet gösteren portföy yönetimi şirketlerini dış yönetici olarak ataması durumunda Türkiye Varlık Fonu’nun Türkiye portföy yönetimi sektörünün geliştirilmesinde çok önemli fırsatlar sunacağını belirttiler. Türkiye Varlık Fonu’nun kamu şirketlerindeki yönetişimi güçlendirmesi de sektörün önem verdiği bir diğer husus olarak karşımıza çıkıyor.
*Temel yapısal reformların ve iyileştirmelerin gerekliliği:
Katılımcılar Türkiye portföy yönetimi sektöründeki potansiyelin açığa çıkarılması için bazı temel yapısal reformlar ve iyileştirmelerin planlanmasını ve uygulanmasını öneriyorlar. Katılımcıların sektördeki büyümenin potansiyelin altında kalmasının sebebi olarak gösterdiği ilk üç engel “öngörülebilirlikte zorluk”, “düşük tasarruf oranı” ve “yatırımcı güveninin düşük olması”. Katılımcılar, sektörün potansiyeline ulaşması için “ekonomik ve politik istikrarın sağlanması”nı, “sağlam ve net bir strateji” ile devletin Türkiye portföy yönetimi sektörünü daha fazla desteklemesini ve “daha güçlü bir hukuki altyapı” oluşturulmasını (etkin ve adil bir anlaşmazlık çözümü mekanizması, hukuki sisteme yüksek güvenin tesisi) en önemli öncelikler olarak belirledi.
*Vergiler Türkiye’de önemli bir problem olarak kabul edilmmemekle birlikte portföy yöneticilerine yönelik bireysel gelir vergisi teşviklerine ihtiyaç duyuluyor:
Vergi istisnalarının bulunduğu özel bölge uygulamaları tavsiye edilmiyor. Araştırmamıza göre, tüm dünyada genellikle, tüm sektörü etkileyen bir sorun olarak görülen yatırımcıların gelirlerinin vergilendirilmesi meselesi de Türkiye portföy yönetimi sektörü için önemli bir engel olarak görülmüyor. Ancak katılımcılar, devletin portföy yönetimi sektörü için, piyasa aktörleri, kanun yapıcılar ve vergi otoritesi için bir rehber oluşturacak nitelikte, uzun vadeli bir bakış açısı sunan yeni bir vergi politikası belirlemesi gerektiğini belirtiyor. Ayrıca katılımcıların çoğu, portföy yöneticilerinin performansları sonucu elde ettikleri performans ücretleri üzerindeki bireysel gelir vergilemesinde vergi teşviklerinin getirilmesinin Türkiye’nin bölgesel ve uluslararası bir portföy yönetim merkezi haline gelmesi için faydalı görüyorlar.
* Bazı iyileştirmelerin gerçekleştirilmesi durumunda Türkiyee, yeni faaliyetlerde bulunma ve/veya faaliyet alanını genişletme için en çok tercih edilen bölgelerden biri olabilir:
Tüm katılımcılar Türkiye’nin portföy yönetimi sektöründe, gerekli ve yeterli adımlar atıldığı takdirde yeni faaliyetlerde bulunma ve/veya faaliyet alanlarını genişletme için en önce tercih edecekleri bölge olabileceğini, Türkiye’nin, bölgesel bir merkez olma potansiyeline sahip olduğunu belirttiler. Özellikle alternatif yatırım fonları gibi önemli büyüme fırsatlarının olması, bazı iyileştirmelerin gerçekleştirilmesi durumunda, küresel portföy yöneticilerinin, Türkiye portföy yönetim sektöründe bir oyuncu olarak yer almasını sağlayabilir. Hâlihazırda Türkiye’de faaliyet göstermeyen katılımcıların %42’si, iyileştirmelerin gerçekleşmesi durumunda “pozisyonlarını çok büyük ihtimalle yeniden gözden geçireceğini” belirttiler. Türkiye’de faaliyet göstermeyi düşünebileceğini söyleyenlerin %95’i makroekonomik ve politik istikrarın iyileştirilmesinin en önemli konulardan biri ollduğunu belirtiyor.
* Birleşik Krallık’ın portföy yönetimi sektörü ile ilgili teknik bilgi birikimi, her iki ülkede gerçekleştirilecek kamu-özel sektör ortaklığı ile Türkiye portföy yönetimi sektörünün dönüşümünü sağlayacak bir kaynak olabilir:
Araştırmaya katılan profesyoneller, Birleşik Krallık portföy yönetimi sektörü ile daha fazla etkileşimde bulunmanın Türkiye portföy yönetimi sektöründe dönüşümü destekleyecek potansiyel bir faktör olacağını düşünüyor. Başta bilgi, sermaye ve yerel düzenlemeler olmak üzere Birleşik Krallık’ın önemli bir rol model olabileceği vurgulanıyor. Birleşik Krallık ile Türkiye arasında yalnızca kamu değil, özel sektör ve akademi arasında kurulacak stratejik ortaklığın önemi de ayrıca belirtiliyor.