Eylül 2021’de Merkez Bankası Başkanı Kavcıoğlu'nun açıklamaları ve faiz indirimi ve genişlemeci para politikasına geçişiyle yükselmeye başlayan enflasyon, ardından artan küresel tedarik sorunu, gıda ve enerjideki maliyetlerle ivmeyi artırdı. Dikkat çeken nokta aylık artışın ne savaş dönemi ne de sonrasında olmaması. TÜFE’de aylık en yüksek artışa baktığımızda; Aralık’ta 13,58 ve Ocak’ta %11,10. Bu tarihlerdeki bu büyük yükselişin sebebi elbette ki kurdaki ralli oldu.
Kasım ve Aralık’ta kur neden çıkmıştı? Merkez Bankası cari fazla gibi bir hedef yüklenip bunun karşılığında bir miktar enflasyona razı olacak, karşılığında kurda da yine yaşanacak bir miktar hareketle döviz girişi sağlanacaktı. Ama olmadı. Hiçbir hesap planlandığı gitmedi. Hem kur hem de enflasyonda tahminler öyle aşıl ki, kura müdahale edilse bile üretici ve tüketici enflasyonu yüksek kalmaya devam etti.
Bugün gelişmişinden gelişmekte olana kadar tüm ülkelerde enflasyon sorunu var. Eğer biz Eylül’de böyle bir model uygulamaya koymasaydık bugünkü kadar yani %78’lik bir enflasyona maruz kalmayacaktır.
Çok aynı yerde tutulmaması gereken ülkeleri bir tarafa bırakırsak Türkiye en yüksek enflasyona sahip ülke ve aynı zamanda enflasyon ile faiz farkı da en yüksek olan ülke maalesef. %78’lik enflasyon karşısında faiz %14 ve aradaki %64’lük fark TL’nin reel kaybı. Yani faiz ve benzer araçları seçerken kazanç sağlamak bir yana enflasyona göre %64’lük bir kayıp var.
Gelelim kararlara ve sebeplerine:
Ülkede 10 milyon kadar asgari ücretli çalışan var, bugün itibarıyla ücreti 5.500 TL. Açlık sınırı ise 6.391 TL. Yani resmi olarak en az 10 milyon kişi açlık sınırının altında yaşamaya çalışıyor. Zaten bu kesime birikim üzerinden bir yaklaşımda bulunmak kabalıktan başka bir şey olamaz.
Orta direk belki de bu süreçte en zarar gören kesim oldu. Eskiden iyi kötü birikim yapabilen bu kesim, şimdi ayı geçirmekle mücadele ediyor ki bu tarafa da brikim adına çok bir şey diyemeyiz. Ama ola ki bellik bir rakam TL’si var. Enflasyon karşısında o parayı vadeye koysa getiri yok, hisse alsa borsada sadece rakamlar çıkıyor, getiri yok. Çok seçenek de yok zaten döviz ve altın bu nedenle her fırsatta rağbet görüyor, çünkü fiyatları hep çıkıyor.
Geriye zengin kesim kalıyor ki zaten yatırımı da onlar yapıyor ve gerçek kişilere baktığımızda döviz mevduatlarında sene başına göre azalma var. Var, var ama bu azalma kadar da TL’ye geçiş yok. Bu noktada yastık altı ihtimali kuvvetleniyor.
Asıl büyük yatırımları yapan o çok zenginler içinse döviz ya da altında müdahaleyle gelen düşüşler çok güzel alım fırsatı oluyor.
Zengin için enflasyon zaten büyük bir sorun olmazken üzerine böyle uygulamaların getirdiği oynaklıklardan da kazanç sağlamak… Daha ne istenir…
Sosyal devletin gereği olarak enflasyonun sınıf farkını ve buna bağlı birçok dengeyi bozacağı biliniyor. Israrla tıkır tıkır işlediği ve sonuç alınmaya başlandığı söylenen bu modelle;
İhracatta kazanamıyoruz, dış ticaret haddi rekor düşük seviyelerde!
Cari fazla veremiyoruz, 4 ayda 18 milyar dolar açık verdik!
Dış ticarette aylık bazda 10 milyar ile rekor açık verdik!
İmalat PMI, daralma hızını artırdı ve pandemi sonrası en düşükte!
İşsizlik oranında ve istihdamda iyiye gitmiyoruz, Nisan’da 65 bin kişi artarak 3 milyon 853 bin kişi oldu.
TL’nin cazibesini sağlayamıyoruz, dolar kuru yılın ilk yarısında %24 yükseldi.
Kendiliğinden düşeceği söylenen enflasyon 24 yılın en yüksek seviyesinde.
Sizce bu rakamlar iyi mi? İyi değilse neden bu modelin işe yaradığı söyleniyor? Bizim gördüğümüzü politika yapıcılar görmüyor mu? Bu ısrar neden?