Dünya buğday başta olmak üzere büyük bir gıda sorunu yaşıyor. Üretici ülkeler ihracatı sınırladı ve fiyatlar her geçen gün artıyor. Eskiden iyi bir tarım ülkesi olan Türkiye’de ise dışa bağımlılık öyle yükseldi ki birçok kalemde ciddi ithalatçı olduk.
İyi kötü bir şekilde tarım yapmaya devam eden üretici ise bu yıl maliyetlerin altından kalkamıyor. Son verilere baktığımızda:
Tarımsal girdi fiyat endeksi, yani çiftçinin üretim yapabilmek için ihtiyacı olan girdiler bir yılda ortalama %105 oranında rekor bir artış gösterdi. Girdiler arasında en çok fiyat artışı %228,20 ile gübre ve toprak geliştiriciler ile %175,39 ile enerji ve yağlar grubunda oldu. En az fiyat artışı ise %31,48 ile veteriner harcamaları ve %34,54 ile tohum ve dikim materyalinde oldu.
Topraktan verim alabilmek için temel ihtiyaç olan gübrenin fiyatı bir yılda ortalama %228 oranında artış göstermesinin sebebi sadece dış gelişmeler mi? Rusya – Ukrayna savaşının Şubat sonunda başladığını düşünürsek Ocak’taki %153’lük artışın ne kadarını dış gelişmelere bağlayacağız? Bunda döviz kurunun etkisinin son derece baskın olduğunu ve kuru yükselten temel gerekçelerin de uygulanan yanlış politikalar olduğunu görüyoruz.
Tarımsal girdi fiyat endeksinin Mart rekoru %105, Mayıs’ta döviz kurunun %9 kadar yükselmesini ve diğer sağlayıcı fiyatlarda da artışı göz önüne alırsak bu oran maalesef ki zirve olmayacak.
Bir diğer önemli veri olan Tarım – ÜFE, yani çiftçinin ürettiği ve aracılara sattığı ürünlerin fiyatı bir yılda %118 oranında yine rekor bir artış gösterdi. En çok artış ise temel tüketim gruplarında görüldü ve lifli bitkiler %295,72, sebze ve kavun-karpuz %248,33, tahıl ve baklagiller %135,01 oranında arttı. Çözüm olarak karpuzu marketten almak yerine balkonda yetiştirmekten daha akılcı ve mantığa dayalı bir aksiyon alınması gerektiği ortada.
Bu ay çiğ süt fiyatlarındaki artıştan dolayı süt ve süt ürünlerine yeni zamlar geldi. Yaş çay fiyatındaki artıştan dolayı yine çay fiyatlarına zamlar geldi. Beyaz ve kırmızı etteki fiyat artışı da devam ediyor.
Öncü veriler maliyetlerde en yüksek seviyenin görülmediğini, aksine yükselişlerin aralıksız devam ettiğini gösteriyor. Haliyle önce enflasyonda %50’nin aşılacağına inanmadığını söyleyen, ardından da Mayıs’ın zirve olacağını söyleyen Hazine Bakanının tahminlerinin gerçekleşme olasılığı da zor görünüyor.
Hazine ve Maliye Bakanı, beklentilerde iyileştirme gerektiğini, bunun için komiteler kurup çalıştıklarını belirtmişti. Son ankete göre piyasalarda yıl sonu enflasyon beklentisi %58’e dolar kuru beklentisi de 17,57’ye çıktı. 12 sonra ise kurda 18,47 ile rekor bekleniyor. Yani beklentiler hiç iyimser değil.
Dünyada yükselen enflasyondan her ülke muzdarip ve birçok ülke mevcut gidişattan dolayı enflasyonun en iyi senaryoda yılın son çeyreğine kadar yükselmeye devam edeceğini belirtiyor. Peki ülkeler nasıl önlemler alıyorlar?
Bu sorunun cevabı asla tek başına faiz artışı değil. Para politikasının işe yarayabilmesi için tüm uygulamaların uyumlu ve istikrarlı olması gerekiyor. Eğer üretimde dışa bağımlılığınız yüksekken dövizi artıracak gelişmeler yaratıyorsanız, maliyetlerin işin içinden çıkılmaz boyuta gelmesi asla beklenmedik bir sonuç olmayacaktır. Eğer ülke ekonomisini en iyi 10 ülke içine çıkarma hedefiniz varken 21. sıraya düşülmüşse buradaki sorunu sadece dışsal faktörlere bağlamak zaten sorunu görememek ya da kabul etmemek anlamına gelir. Çözüm için önce sorunları görmek, kabul etmek ve ardından da harekete geçmek gerekir. Aksi durumda kur, faiz, enflasyon, CDS, yüksek işsizlik, gelir kaybı vs çıkmazından kurtulamayız.