Dün Mart ayı FOMC toplantı tutanakları açıklandı. 25 baz puan faiz artışının yapıldığı toplantıda Fed Başkanı Powell, çok net ifadeler kullanmamıştı. Fakat toplantıdan sonraki günlerde şahinleşen Powell’a diğer üyeler de eşlik etti ve Mayıs ayında hem daha yüksek oranlı bir faiz artışı (50 bp) hem de bilanço küçültülmesine başlanacağının uygun olabileceği belirtildi. Planlama, hazine tahvilleri için 60 milyar dolar, ipotekli menkul kıymetler için 35 milyar dolara toplamda 95 milyar dolara yakın bir aylık daraltma söz konusu. Bu şekilde bir yılda 1 trilyon dolarlık bir küçülme hesaplanıyor. Piyasalar için önemli olan nokta da buydu ve her ne kadar Powell, önce faiz artışı, sonra bilanço küçültülmesi dese de tarih vermemişti. Savaşla beraber bunun erkene çekildiği görülüyor.
FOMC tutanaklarının ardından hisse senedi piyasalarında teknoloji, otomotiv ve havacılık öncülüğünde düşüşler yaşanıyor. BİST 100 ise borsalardaki satışa direniyor diyebiliriz. Endeks 2.330 puan üzerinde alıcılı işlem görüyor.
Dün %2,65 üzerine çıkan 10 yıllık tahvil faizi bugün %2,55’e gerilerken ABD Dolar Endeksi 99,70 yakınında ve Nisan ayının ilk haftasında %1 primli işlem görüyor.
Fed’in faiz artışı sürecindeki hız dengesinde savaşın seyri son derece önemli. Fiyat artışlarını tetikleyen bu durum enflasyonun da daha ne kadar yükselebileceğinde belirleyici olacak. Ancak Fed, enflasyonu ekonomide en büyük risk olarak görüyor ve zaten üyeler, büyümeden ziyade enflasyonun kontrol altına alınması gerektiğini çok defa belirttiler. Bu yönde de revizyona gidilmişti.
Bu hafta Polonya ve Romanya merkez bankaları faiz artışına devam etti. Hemen hemen her ülkede enflasyon son derece yüksek ve bankalar da sıkı para politikasına geçerek önlem alıyor. Bu noktada ayrışan Japonya’da enflasyon düşük ve eksi faiz uygulaması devam ediyor. Çin’de ise şirketlerin durumu kötü ve son ayda da salgın ekonomiyi oldukça zorlamış durumda. Geriye farklı bir yol izleyen Türkiye kalıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan dünkü konuşmasında şu açıklamayı yaptı: “Ya ekonomimizi klasik anlayışa uygun şekilde faiz - enflasyon sarmalına sokup yatırımları ve harcamaları kısarak işsizliği artıracaktık ya da yeni bir paradigmayı uygulamaya koyacaktık. Biz tüm risklerine rağmen ikincisini tercih ettik. Ülkemiz tarihinde ilk defa faiz - enflasyon denklemini bir kenara bırakarak, ekonomimizi yatırım, istihdam, üretim, ihracat, cari fazla yoluyla büyütecek yeni bir programı hayata geçirdik.”
Cumhurbaşkanının açıklaması üzerinden gidersek; ülkede enflasyon %61’e çıktı. Alım gücünün azaldığı bir ortamda harcamalar nasıl gerçekleşecek? Kredi kartı ve kredi kullanımı en üst seviyelerde. Borçlanma ve ödeyememe oranının giderek artmasının neticesi yine kayıp olmayacak mı? Tüm riskleri göze aldık, derken enflasyonun daha da artacağı da göz önüne alınıyor demektir. Ancak yüksek enflasyon ortamı çalışanın işe devamlılığı anlamına gelirken (çalışan risk alamıyor, alternatif yaratamıyor) işverenin ise artan maliyet karşısında zorlanacağı ve sektörün de verimsizleşeceği anlamına gelir. Öte yandan cari fazla noktasında zaten açık söz konusu. Düşük faiz ortamı yatırım için tek başına yeterli bir seçenek değildir. Maliyetlerin göze alınabilir bir durumda olması gerekir, güven gerekir, fakat enflasyonun bu denli yüksek olduğu bir ortamda yatırım ve üretimde öngörülebilirlik de zayıflıyor.
Bu dönemdeki ekonomik görünümün başında enflasyon var ve enflasyonu düşürecek önlemlerin başında da sıkı bir para ve maliye politikası geliyor. %-47’lik bir faiz – enflasyon makası para politikasının sıkı olmadığının kanıtı. Ve küresel koşulların giderek ağırlaştığı bir ortamda bu riskin alınmaya devam edilmesiyle enflasyonun daha da yükselmesi şaşırtıcı olmayacaktır.