Modelin başarısına geçmeden önce Türkiye Ekonomi Modeli’nin bize neler vadettiğini hatırlayarak başlayalım;
Ekonomi yönetimi Eylül 2021’de faiz indirim süreciyle birlikte Türkiye Ekonomi Modeli'ni uygulamaya koydu. Modelin temel hedefi TL’nin değer kaybetmesi sonucu oluşacak rekabetçi kur sayesinde ihracatın artıp ithalatın ise azalması yoluyla cari fazla vermek. Modele göre cari fazla verilmesi ile ülke içindeki döviz miktarı (döviz arzı) artacak ve bu sayede de kur düşürülmüş olacak. Ayrıca modelin en önemli ayağı üretim olduğu için üretimi artırabilmek içinde faizler düşürülüp yatırımların artırılmasıyla da istihdam ve üretim de artmış olacak. Artan üretim de ülke içindeki mal ve hizmet miktarını artıracağından, bollaşacak mal ve hizmetlerle fiyatlar düşecek ve böylelikle enflasyon da düşürülmüş olacak. Ayrıca cari fazla verildiğinde kurda düşeceğinden bu da enflasyonu düşürücü bir etki yaratacak.
Modelin bir diğer varsayımına göre döviz kurunun artması ithalatı daha pahalı hale getireceğinden ithalat azalacak, bunun yerine ülke içinde ithal ikameci üretim başlayacak. Böylelikle yıllardır dışarıdan ithal etmek zorunda olduğumuz ürünleri Türkiye Ekonomi Modeli sayesinde mecburen de olsa ülke içinde üretmek için bir fırsat da doğmuş olacak. Modelin bir diğer temel iddiası da şu: Cari açığa dayalı büyüme modeli döneminde ortaya çıkan olumsuzluklarla yaşanan yabancı sermaye çıkışları sonucu oluşan ekonomik krizler de önlenmiş olacak.
Şimdi gelelim modelin çıkmazlarına;
-
İlk olarak biraz sonra aşağıda son rakamlarla da anlatacağım gibi rekabetçi kur yaratılarak bir diğer deyişle TL’nin değer kaybetmesiyle ihracatı artırmak sürdürülebilir ve sürekli cari fazla vermek için yeterli bir yöntem değil. Sürdürülebilir bir cari fazla vermek için en önemli unsur ihracatınızın yapısı olmalıdır. İhracatta rekorlar kırıyoruz ama ihracatımız ağırlıklı olarak teknolojisi düşük ürünlerden oluştuğundan çok satsak da para kazanamıyoruz. İhracatımızın yapısı ağırlıklı olarak yüksek teknolojiden oluşmadığı sürece rekabetçi kur yaratmanın işe yaramasını beklememek gerek.
-
Türkiye başta enerji olmak üzere özellikle ara mallarında ithalata oldukça bağımlı. Bu ürünleri ülke içinde üretemediğimiz için ve de kısa ve orta vadede üretmemiz mümkün olmadığından kurun artmasıyla ithalatın azalması da mümkün olamıyor.
Şimdi de son dönemdeki bazı göstergeler üzerinden modelin başarılı olup olamadığını inceleyelim;
Türkiye Ekonomi Modeli ile cari fazla vermeye başladık mı?
İlk olarak son dönemlerdeki cari açık verilerini inceleyelim. Aşağıdaki grafikte de görülebileceği gibi geçtiğimiz yılın Ağustos-Ekim aylarında cari fazla vermeye başlayan ekonominin Türkiye Ekonomi Modeli’nin uygulanmaya başlamasıyla birlikte Kasım ayından bu yana artan bir ivmeyle cari açık vermeye başladığı görülüyor. Hatta öyle ki cari açık Ocak 2022’de son 4 yılın zirvesine ulaştı.
Yine cari açık için öncü gösterge olan bir diğer veri de dış ticaret açığı. Geçen hafta açıklanan Şubat ayı dış ticaret açığındaki artışta bir hayli dikkat çekici. Şubat’ta ihracat bir önceki yılın aynı ayına göre %25,4 artarken ithalat ise %44,5 artış göstermiş. Sonuç olarak Şubat ayında dış ticaret açığı geçen yılın Şubat ayına göre %135 artış göstermiş. Böylelikle geçen sene Ocak - Şubat döneminde 6 milyar dolar dış ticaret açığımız bu senenin Ocak-Şubat döneminde ise 18 milyar doları aşmış.
Ayrıca aşağıdaki grafik aynı zamanda ihracatın kura ne kadar az duyarlı olduğunun da bir göstergesi. Eylül’den itibaren kurdaki yüksek artışlara rağmen yani rekabetçi kura rağmen ihracat neredeyse hiç artmamış. Yani demem o ki rekabetçi kur yaratarak bile ihracatı artıramamışız. Sözün özü şu; ihracattaki düşük katma değerli yapı ve ithalata bağımlı yapımız devam ettiği sürece istediğimiz kadar rekabetçi kur yaratalım maalesef bu cari fazla vermemizi sağlamayacak.
İşlerin yolunda gitmediğini gösteren bir diğer gösterge de dış ticaret haddi. Dış ticaret haddi ihracat birim değer endeksinin ithalat birim değer endeksine oranlanması ile bulunur. Bu oranının 100’ün üzerinde (altında) olması ihracat fiyatımızın ithalat fiyatımızdan daha fazla (az) olduğu anlamına gelir. Ocak 2022’de bu oranının 72.8 ile tarihin en düşük düzeyine indiğini anlıyoruz. Bu da demek oluyor ki ihraç ettiğimiz ürünlerin fiyatları çok düşükken ithalatımız ise giderek daha pahalı hale geliyor.
Peki yukarıdaki tüm bu rakamlar bize ne anlatıyor?
Biz Türkiye Ekonomi Modeli ile rekabetçi kur yaratarak ihracatı daha ucuza daha çok mal satarak artırmaya çalışıyoruz. Yani ihraç ettiğimiz ürünlerin fiyatları çok düşük öte yandan ithal ettiğimiz ürünlerin fiyatları ise hem rekabetçi kurun etkisi hem de enerji ve emtia fiyatlarındaki yükselişlerin etkisi ile giderek artıyor. Yani dış ticaret hadleri giderek aleyhimize gelişiyor. Bu da önümüzdeki aylarda hem dış ticaret açığının hem de cari açığın yükselmeye devam edeceğinin en temel göstergelerinden biri olarak değerlendirilebilir. Yani cari açık ve dış ticaret açığı verileri bize Türkiye Ekonomi Modeli’nin başarılı olmasını bir yana bırakın var olan dengeyi daha da bozduğunu gösteriyor.
Bu arada şunu da belirtmeden geçmek istemem, bu yıl cari fazla vermede Türkiye Ekonomi Modeli'nin en büyük umudu turizm gelirlerindeydi. Rusya - Ukrayna savaşı sonrası turizm gelirlerimizin de bir hayli azalacak olması cari fazla hedefi için bir diğer önemli risk olacak.
Türkiye Ekonomi Modeli ile üretimimiz giderek artıyor mu?
Türkiye Ekonomi Modeli'nin bir diğer iddiası da faizlerin düşürülerek yatırımların artması yoluyla üretimin de artacağı yönündeydi. Büyümenin ve üretimin nasıl gittiğine dair öncü gösterge olarak kabul edilen sanayi üretim endeksi verilerine baktığımızda, üretim kanadında da Eylül ayından bu yana anlamlı ve güçlü bir yükseliş olmadığını aksine Ocak 2022’de sanayi üretiminde bir düşüş olduğunu görüyoruz.
Büyümenin ve üretimin bir diğer önemli öncü göstergesi olan İmalat PMI verisi de son aylarda üretimde bir yavaşlama olduğunu gösteriyor. İstanbul Sanayi Odası’nın geçtiğimiz hafta yayınladığı raporda da belirtildiği üzere Mart ayında Türk imalat sanayi üretimi art arda dördüncü ay hız kaybetmiş. Yani bu demek oluyor ki daha savaş başlamadan önce Türkiye’de üretimde bir azalma süreci başlamış. Hatta yavaşlama Mart ayında Mayıs 2021’den beri en belirgin seviyede gerçekleşmiş. Yani anlaşılan o ki Türkiye Ekonomi Modeli beklenildiği gibi üretimi de artırıcı bir etkide bulunamamış.
Üretimde istenen yükseliş ivmenin yakalanamamasının en önemli nedenlerinden biri de Türkiye Ekonomi Modeli ile TCMB’nin faiz indirimine başlamasıyla piyasa faizlerinin bırakın aşağı inmesini yukarı yönlü artmaya başlaması oldu. Piyasadaki hâkim beklentiye göre faiz indirimiyle enflasyonun ve kurun daha yükselme riski vardı ve öyle de oldu. İşte piyasa bu risk primini faizlere ekleyince piyasa faizlerinde artışlar yaşandı. Faizlerin artmasıyla da yatırımlar ve üretimin artması bir yana tam aksine azalmasıyla sonuçlanan bir süreç de başlamış oldu.
Eylül ayından bu yana enflasyonda yaşadığımız yükseliş de ortada. Haliyle Türkiye Ekonomi Modeli'nin enflasyon konusunda da bırakın başarı sağlamayı enflasyonu daha da artırıcı etkide bulunduğunu aşağıdaki grafikten de çok net anlıyoruz.