Ağustos 2018’de ABD’nin yaptırımları ile rekor kıran döviz kurları, yurt içindeki göstergelerin de bozulmasına neden oldu. En önemli kalemlerden olan sanayi üretimindeki daralma tam bir yıl sürdü ve Eylül 2019’da yeniden pozitif tarafa geçti. Enflasyon ise %25’e kadar çıkarak son yılların zirvesini gördü. Bu dönemde kurdaki yüksek seviyeler cari açığın azalmasını sağladı. Ağustos 2018 öncesi aylık 5 milyar dolar üzerinde olan cari dengede fazla verilen aylar yaşandı.
Bu bilgileri neden paylaşıyoruz?
2018’in 2. çeyreğinde yükselişe geçen enflasyon ABD ile yaşanan kriz sonrası daha da çıkarken tüm göstergelerde de sert bozulma oldu ve tam olarak toparlanmanın sağlandığı da söylenmez. İşte bu durumun yaşandığı süreçte TCMB’nin faiz politikasındaki hükümet baskısı ve rezervlerdeki azalma mevcut risklerin yanında piyasaları en çok rahatsız eden en önemli iki unsur oldu.
Pandemi öncesindeki duruma bir bakalım;
TÜFE, Şubat’ta %12,37 ve gerek merkezin gerekse hükümetin hedefinin çok üzerinde.
İşsizlik oranı Şubat’ta %13,6 ve işsiz sayısı 4 milyon 228 bin kişi. İşsizlik oranında çift haneye Haziran 2018’de çıkıldı ve son 2 yılda hep arttı.
İmalat PMI, Şubat’ta 50,0 eşiğini yeniden aştı ve bu tarafta kısmi toparlanma görülmeye başladı.
Cari denge Temmuz-Ekim dönemindeki fazlanın ardından Kasım itibariyle yeniden açık verdi. Şubat rakamı -1,23 milyar dolar.
21 Şubat işlem haftası TCMB toplam döviz rezervi 102,7 milyar dolar idi. Son haftada rezervler 87,55 milyar dolar.
Yıl sonu kur beklentisi Şubat'ta 6,45'ti, Ağustos'ta 7,34 oldu, güncel fiyat ise 7,49.
Pandemi dönemi olan Mart-Nisan-Mayıs aylarında göstergelerde büyük bozulma yaşanması elbette çok anlaşılır, ancak burada belirtmek istediğimiz Türkiye ekonomi pandemiye zaten sıkıntılı bir süreçte yakalandı. Bu açıklamayı yukarıdaki verilerde belirttik, ancak kurdaki hareket Ağustos 2018’deki rekor sonrası zaten Ekim 2019’da yeniden arttı. Grafikte de görüldüğü gibi Ekim itibariyle 5,65’i aşan kur, her ayı yükselişle tamamlıyor ve Eylül itibariyle de 7,50 sınırında işlem görüyor.
Pandemi döneminde tüm ekonomilerin merkez bankaları genişlemeci politika giderken hükümetler de yine ekonomik gücü kadar teşvikler sağladı. Ülkemizde de çalışma ödeneği, yardım gibi hibeler yapıldı, ancak ülkemizde pandemi döneminde uygulanan ve giderek kontrol üzerine çıkan kredi destekleri TL’deki kırılganlığı da artırdı.
Bildiğimiz gibi merkez, enflasyondaki yükseliş ve cari tarafta da eksiye geçilmesinin üzerine kurun da rekor kırmasıyla örtülü faiz artışı yaptı. Birçok hamle ile TL maliyetini yükselten merkez, bunun mali politikalarla desteklenmesi gerektiğini de belirtti. Hükümet ise kredi musluklarını açık tutmaya devam ediyor, ama artık bankalar riskleri ölçüsünde frene bastı ve faizler de yükseldi. BDDK da buna bir düzenleme yaptı sonunda.
Gevşek mali politikaların göstergeleri zorladığı ortada ve TCMB ile uyumlu burada da sıkılaşmaya gidilmesi gerekiyor, lakin henüz son derece yavaştan alınıyor bu durum.
Moody’s, hem bu durumu hem ekonomik göstergeleri hem de jeopolitik riskleri gerekçe göstererek not indirimine gitti. Kredi derecelendirme kuruluşunun bu indirimi TL tarafında ekstra bir kayba neden olmadı, Moody’s piyasanın tedirgin olduğu konuların altını çizdi.
TL, doların zayıfladığı ve birçok gelişen ülke parasının değer kazandığı Haziran-Ağustos dönemini tarihi düşüşle geçirdi ve negatif ayrışma devam ediyor. CDS’lerin 500 bp üzerinde olması ve dolarda 7,50, euroda 8,90 eşiği seviyeler hem rekabet şansını artık zorluyor hem de yatırım cazibesini azaltıyor. Güven tazelemeli, özellikle kurumların bağımsızlığı ve şeffaflığı sağlanmalı.
Küresel gelişmelerden çok iç dinamiklerden kaynaklanan kur ataklarında sebepleri her defasında belirtiyoruz, bu bazı okuyucularımızda tekrara düşmek olarak yorumlanabilir, ancak fiyatta harekete neden olan gelişmelerde değişim yoksa ve risk artıyorsa maalesef ki risklere dikkat çekmek durumundayız, bu tekrar görünse de…