Son yıllarda TÜİK’in yayımladığı veriler her ortamda en çok tartışılan, eleştirilen konuların başında yer alır oldu. Çoğunluk TÜİK’in açıkladığı verilere inanmıyor. En fazla tartışılan verilen başında enflasyon verileri geliyor. Öyle ki ekonomiyle uğraşanlar bu verileri kullanmakta tereddüde kapılıyor.
Türkiye’de tüketici fiyatlarını ölçen üç kurum var: TÜİK, İTO (İstanbul Ticaret Odası) ve ENAGrup. TÜİK, enflasyonu; her birinin, endekste yer alacağı ağırlığın her yıl yapılan hanehalkı bütçe anketleriyle belirlendiği 400’den fazla mal ve hizmeti kapsayan TÜFE endeksindeki değişime göre belirliyor. İTO İstanbul Ücretliler Geçinme Endeksi; İstanbul’daki fiyatlar temel alınarak hesaplanıyor. ENAGrup, TÜİK ile aynı temelde internet üzerinden derlediği fiyatlar üzerinden oluşturduğu endeks ile enflasyonu ölçüyor.
Bu üç endekste Mayıs ayı itibarıyla 12 aylık değişim oranları şöyle:
Görüleceği gibi üç kurum da farklı sonuçlara ulaşmış bulunuyor (bununla birlikte İTO’nun yalnız İstanbul’u ve belirli mal ve hizmetleri, diğer ikisinin bütün Türkiye’yi ve genel olarak bütün mal ve hizmetleri kapsadığına dikkat etmek gerekir).
Bu yazının amacı kimin enflasyonu doğru ölçtüğünü bulmak ve açıklamak değil. Bu yazının amacı devletin resmi istatistik kurumu olan TÜİK’in insanların kuşkuya düşmeyecekleri verileri açıklamasını sağlamak için neler yapılması gerektiğini ortaya koymak.
TÜİK’in üzerindeki kuşkuları kaldırabilmenin yolu kuruma bağımsızlık tanımaktan geçiyor. Ne var ki Türkiye uygulamasında bir kamu kurumunun bağımsızlığı yasaya yazmakla sağlanamıyor. Örneğin Merkez Bankasının yasasında araç bağımsızlığına sahip olduğu yazılı olsa da faizi bir politika aracı olarak kullanamadığını herkes biliyor. Bu durumda bağımsızlık meselesini yasaya yazmaktan çok daha sağlam bir noktaya götürmek gerekiyor.
Benim bu konudaki önerim TÜİK’in bütçesinin ve atamalarının devlete bağlı olmaktan çıkarılmasıdır. Özel kesim şirketlerinin cirolarından (ya da kârlarından) kesilecek belirli bir payın ve devlet bütçesinden yapılacak belirli bir katkının bir havuzda toplanması ve TÜİK çalışanlarının ücretlerinin bu havuzdan ödenmesi kuruma mali bağımsızlık kazandıracaktır. Kurumun bütçe gelirleri bu havuzdan gelecek gelirle oluşmalı ve harcamaları (ücret ödemeleri dâhil) bu havuzdan yapılmalıdır. TÜİK’te çalışanların atamaları kamu kesimi ve özel kesimden eşit sayıda temsilci alınarak oluşturulacak bir kurul eliyle yürütülmelidir. TÜİK, bağımsız denetim şirketleri eliyle denetlenmeli, hangi bağımsız denetim şirketinin seçileceğine de yine aynı kurul karar vermelidir. Böyle bir sistem TÜİK üzerindeki kuşkuları ortadan kaldıracak ve kurumun itibarı yeniden sağlanacaktır.
Yapısal Reformlar ve Türkiye adlı kitabımda özetle belirttiğim bu önerinin yalnızca Türkiye için değil bütün ülkeler için yaşama geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum.