SWIFT sistemini bir aracı banka ya da finans kuruluşundan çok bir onaylama, mesajlaşma birimi, üyelerinin uluslararası ödemelerini yapmalarına aracılık eden bir kurum olarak düşünmek daha doğru olur. Diyelim ki Türkiye’deki bankanızdan ABD’deki ya da Avrupa’daki bir ihracatçıya ödeme yapacaksınız. Bankanıza ödeme talimatı verdiğinizde SWIFT sistemi devreye giriyor ve ödeme bu sistem üzerinden yapılıyor. SWIFT sisteminin araya girmesi yalnızca uluslararası ödemelerde değil aynı ülke içinde o ülkenin parası dışındaki paralarla yapılacak ödemelerde de devreye giriyor. Diyelim ki Türkiye’deki bankanızda bulunan döviz mevduatınızdan yine Türkiye’de olan bir başka bankaya dövizle olan borcunuzu ödeyeceksiniz. Burada da SWIFT sistemi devreye giriyor ve bu ödemeye aracılık ediyor.
SWIFT işlemi yapılırken SWIFT kodu denilen bir kod kullanılıyor. SWIFT kodu; bankaların döviz hesaplarına yapılan transferlerin gerçekleştirilmesini sağlayan uluslararası bir koddur ve sisteme dâhil her bankanın yalnızca kendi kullanımları için belirlenmiş bir SWIFT kodu bulunuyor.
Sistem aracılığıyla günde yaklaşık 40 milyon işleme aracılık ediliyor ve bu şekilde trilyonlarca dolar tutarında para el değiştiriyor. Normal olarak bir finansal transfer amacının gerçekleştirilmesini sağlamak üzere kurulmuş olan SWIFT sisteminin uluslararası siyasal anlaşmazlıklarda taraf olmaması gerekirse de uygulamada bu böyle olmuyor. Özellikle ABD’nin sistem üzerindeki ağırlığı SWIFT sisteminin bu gibi siyasal anlaşmazlıklarda sistemin bir siyasal baskı aracı olarak kullanılmasıyla sonuçlanıyor. Daha önce nükleer program uygulamaları gerekçe gösterilerek İran kurumları 2012 yılında SWIFT sisteminden çıkarılmıştı. İran, bu karar nedeniyle işlemlerini bu sistem dışında yapmaya yöneldi. Ne var ki bu, o kadar kolay olmadığı için İran, ihracat gelirleri açısından büyük kayıplara uğradı.
Rusya’nın, Ukrayna’yı işgali nedeniyle Avrupa Birliği, ABD, Birleşik Krallık, Kanada, Fransa, İtalya ve müttefik ülkeler tarafından bazı Rus bankalarının SWIFT sisteminden çıkarılması yönünde karar alınmış bulunuyor. Dikkat edilecek olursa Rus bankalarının tamamının değil bazılarının bu sistemin dışına çıkarılması söz konusu. Bu şekilde bir ayrımın Avrupa’nın Rus doğalgazına olan bağımlılığından kaynaklandığını söyleyebiliriz. Bir başka ifadeyle İran’a uygulanan tam dışlama, Rusya’ya gelince, Avrupa’nın çıkarı zedelenmesin diye, kısmi dışlama olarak uygulamaya konmuş oluyor.
Rusya, Kırım’ı işgal ettiğinde de benzer bir girişim olmuş ancak dışlanma gerçekleşmemişti. Bu dışlama kararı önemli Rus bankalarının SWIFT sisteminin sağladığı imkânlardan yaralanamaması sonucunu ortaya çıkaracağı için bu bankalar ile işlem yapmaları gereken diğer ülke bankalarının SWIFT sistemi dışında karşılıklı iletişim ve havale yapmaya başlamaları söz konusu olacak. Bu da ek maliyet ve zaman kaybı nedeniyle işlerin ve ödemelerin aksaması sonucunu yaratacak. Öte yandan sistem dışına çıkarılmış olan Rus bankalarının sistem içinde kalmaya devam eden Rus bankalarına karşı avantaj yitirmelerinin de söz konusu olacağını gözden kaçırmamak gerekir. SWIFT işlemlerinin yüzde 1’den fazlasının Rusya kökenli olduğu dikkate alınırsa böyle bir kısmi uygulamada bile Rusya’nın önemli ölçüde etkileneceği tahmin edilebilir.
Bu olayın Türkiye’ye yansımasını birçok alanda göreceğiz. Doğalgaz fiyatları yükselecek, buğday ithalatımız sıkıntıya girecek, borsa etkilenecek ama sanırım etkiyi en fazla ve en net olarak turizm alanında hissedeceğiz. Turizm acenteleri de bankaları aracılığıyla SWIFT sistemi içindeler. Türkiye ile Rusya arasında öteden beri gündemde olan ama bir türlü yaşama geçirilemeyen Dolar ve Euro yerine TL ve Ruble ile işlem yapma konusunun bu kez yaşama geçeceği akla gelebilir. Eğer her iki ülkenin para birimleri bu kadar oynak olmasaydı en azından turizm açısından bu karşılıklı ödeme ilişkisi kurulabilirdi. Ne var ki iki para birimi de yüksek risk primleri (CDS’ler) dolayısıyla durağan konumda bulunmuyor ve üzerinde vadeli anlaşma yapılabilecek bir ortam yaratamıyor.