Bugün TCMB faiz kararını açıklayacak. Piyasa beklentileri Merkez Bankasının faizleri %14,00’te sabit bırakacağı şeklinde. Ben de TCMB’nin faizleri sabit bırakacağı düşüncesindeyim. Ancak her seferinde söylediğim gibi bunun hata olacağını ve enflasyonun arttığı bir ortamda reel faizlerin daha da gerilemesinin dış finansman açığının kötü etkilenmesine neden olacağını, bunun da döviz likidite sorunu yaratacağını ve kurlarda yükselişe yol açacağını, dolayısıyla enflasyonu daha da artıracağını tekrar tekrar vurgulayalım. Aslında faiz treni de kaçtı. Ama zararın neresinden dönersek kârdır. Peki Merkez Bankası faiz kararı sonrası bunun piyasalara nasıl yansıması olacak?
TCMB Faiz Oranı
Son haftalarda gelişmelere baktığımızda enerji ve gıda fiyatlarındaki düşüş küresel bazda enflasyonun bir miktar yavaşlamasına sebep olabilir. Ancak bu düşüşün ana nedenine baktığımızda küresel ekonomilerdeki resesyon tehlikesi olması aslında durumun o kadar da parlak olmadığını bize göstermekte. Yani eğer küresel ekonomilerde talep yavaşlaması olmasaydı ve ekonomiler küçülmeye girmeseydi enerji, gıda ve metal emtialarda düşüş yaşanmayacaktı. Çünkü bunların fiyatını artıran nedenler henüz ortadan kalkmış değil. Dünyada gıda krizi devam ediyor, Rusya’nın Avrupa’ya gazı kısması ve enerji tedariki sorunu devam ediyor, Rusya - Ukrayna savaşı devam ediyor, bazı malların arz tedarikinde yaşanan sorunlar devam ediyor, artık bitti denilen koronavirüs tekrar hortladı. Bu süreçte özellikle ücret artışları devam ederken enflasyona yansımaları yukarı yönlü olmayı sürdürüyor. Geniş çerçeveden bakıldığında enflasyon sorunu çözülebilmiş değil. Yani enflasyonda küresel anlamda yükseliş eğilimi sürüyor.
Yurt dışında piyasalar bu hafta Avrupa Merkez Bankasından (ECB) gelecek faiz kararına ve 27 Temmuz’da Fed’den gelecek faiz kararına odaklandı. ECB’nin faizleri 25 baz puan artırarak faiz artırım silsilesine katılması beklenirken ben ECB’nin faizleri 50 baz puan artıracağını düşünüyorum. Çünkü ECB faizleri artırmakta çok geç kalarak büyük hata yaptı. Enflasyon tamamen kontrolünden çıktı. Tekrar kontrolüne alabilmesi için sert faiz artırımları gerekmekte. Bu nedenden dolayı bundan sonraki süreçte agresif bir ECB görebiliriz. Ancak bunun bedelini resesyona girerek ödeyeceklerini düşünüyorum. Asıl soru, bu bir resesyon mu olacak yoksa stagflasyona mı dönüşecek? Fed’e baktığımızda orada da enflasyonun %9,1’e çıkması sebebiyle 75 baz puanlık faiz artırımı kesin gibi. Piyasalar her ne kadar 100 baz puanlık faiz artırımını tartışsa da Fed’in en şahin bilinen üyesi Bullard bile 75 baz puanı savunmakta. Ben de 75 baz puan yapılacağı kanaatindeyim. Eğer ABD’de yıl sonuna kadar aylık bazda %0,7’lik bir enflasyon izlersek yıl sonunu çift hanede, yani %10 enflasyonla kapatacak bir ABD ekonomisi izleyeceğiz. Bu nedenden dolayı Fed agresif faiz artırımlarına devam edecektir. Fed’in bu aşamada resesyon falan umrunda değil. İstihdam tarafında da son 4 aydır %3,6’lık bir işsizlik oranı izliyoruz. Yani henüz bir bozulma yok. O yüzden Fed resesyonu şimdilik kafasına takmıyor. Özellikle ABD 10 yıllık tahvil faizine dikkat çekiyorum. 40 yıllık trendin kırılmasıyla ABD 10 yıllık tahvil faizlerinin %5,25’lere yolculuk başlattığını düşünüyoruz. Ayrıca Fed’in 47,5 milyar dolar ile başlayan bilanço azaltımı Eylül ayında 95 milyar dolara çıkacak. Bu doların piyasada zor bulunmasına ve daha yüksek maliyetten bulunmasına sebep olacaktır. Bu da şüphesiz ki piyasa faizlerinin daha yükselmesi, daha fazla maliyetle borçlanılması ve küresel piyasalarda doların tüm para birimlerine karşı yükseleceğine işaret etmekte. Gelişmekte olan ülkeler bu durumdan en çok etkilenecektir. Maalesef bu ülkelerin başında Türkiye de gelmektedir. Dünya genelinde artacak borçlanma maliyetleri ve dünyada artık ucuz para bulmanın imkansız olacağı bir yapıda cari açık veren ve döviz ihtiyacı olan ülkelerin ekonomilerinde ciddi bozulmalar görülecektir. Bu durumda özellikle gelişmekte olan ülkelerden ciddi sermaye çıkışlarının yaşanmasını bekliyoruz. Her ne kadar Türkiye’de yabancı sermaye yıllara göre çok olmasa da Türkiye ülkeye yeni döviz sokamayacağı için bu sefer de kur şokuna uğrayacaktır.
Yurt içinde dış finansman sorunu her geçen gün büyüyor ve döviz likidite krizine adım adım yaklaşıyoruz. Bundan kaçabileceğimizi sanmıyorum. Cari açık her geçen ay artıyor ve artmaya da devam edecek. Temmuz ayının ortasındayız, yani turizm sezonu da bitmek üzere. Turizmden gelen dövizler bir miktarda olsa piyasada kur şoklarını engelliyordu. Rezervlere baktığımızda 8 Temmuz haftası itibarıyla brüt rezervlerin 98,6 milyar dolara, net rezervlerin 6 milyar dolara, swap yükümlülüğü dışarıda bırakıldığında net rezervlerin -54,8 milyar dolara gerilediğini izliyoruz. Görünen o ki aynı zamanda rezervlerde de azalış sürüyor. KKM sebebiyle yoktan yere yaklaşık 60 milyar dolar borçlanıldı. 4 ayda Hazine’ye yükü 37 milyar TL, bütçede yıl sonuna kadar ayrılan pay 40 milyar TL idi. Yıl sonuna 5 ay daha var. Şimdi KKM faiz farkının bütçeden karşılanabilmesi için ek gelir yaratılmalı. Yani vergiler artırılmalı ya da dolaylı vergiler yoluyla toplanılmalı. Bu iki durumda da yeni zamların yolda olduğunu söyleyebiliriz. Bu da enflasyonu yukarıya taşıyacaktır. Kısır döngü devam ediyor. Eğer KKM sonlandırılmak istenir ise o zaman da müthiş bir döviz talebi ile karşılaşacağız. Ayrıca ithalatın ihracattan daha fazla artması da döviz ihtiyacımızın artmasına sebep olmakta. İthalatı azalttığımızda ihracatımız azalacağından büyümenin düşmesi ve işsizlik sorunu ortaya çıkacak. Bu yüzden döviz likidite krizinden kaçamayacağımızı düşünüyorum. Siz nötr faiz politikası uygulamadığınız sürece yani enflasyon-faiz arasındaki farkı gidermediğiniz sürece ne yazık ki ortada bulunan riskleri kaldıramazsınız. Faiz artırmadığınız sürece dolar/TL başta olmak üzere kurları tutmanız mümkün olmayacaktır.
Reel faizlerin giderek düşmesi kur sıçramalarını tetiklemekte. Kur ile reel faiz arasında birebir bağlantı olduğu görülmekte. Biz ne kadar eksi reel faiz verirsek o kadar kur sıçramasına maruz kalacağız demek ki. Geçen senenin yılbaşında benzerlerimize göre pozitif reel faiz veren tek ülke iken bugün negatif reel faizin en çok yükseldiği ülke konumuna geçmemiz 23 Eylül’den bu yana kurun yaklaşık %103,7 değer kaybetmesine oldu. Güven probleminin yarattığı soruna bir de reel faizlerde negatif bir durum eklenirken yurt içinden para çıkışları yaşanıyor. Bu durum dolarizasyonu da artırmakta. Ayrıca bundan sonra dünya genelinde doların değer kazanacağı bir süreç bizi beklerken bu durum kurlarda tarihi zirvelerin devam edeceğini göstermekte.
BIST 100 tarafında bizim için kritik eşik 2475 seviyesi. Bu seviyenin üzerinde kalır isek 2561’e doğru hareketler izleyebiliriz. Ancak 2475’in altına geçer isek borsada da sert düşüşler yaşanabilir.
Reel Faiz
Yılbaşından Bu Yana Kur Değişimleri
TL ve Benzer Para Birimlerinin Dolara Karşı Değeri
Teknik olarak baktığımızda dolar/TL'de yükseliş devam ediyor. 16,00 seviyesinin üzerinde kaldığımız sürece bu eğilimin devam edeceğini söyleyebiliriz. Yukarıda önce tarihi zirve noktası olan 18,30 direncini takip edeceğiz.
Yukarıda 17,75 seviyesinin üzerinde önce 18,30 ve arkasından 20,00 direncine doğru yükseliş yaşanabilir. Aşağıda ise 17,15 seviyesinin altında önce 16,45 ve arkasından 16,00 desteğine kadar düşüşler görülebilir.
BIST 100
Teknik olarak baktığımızda BIST 100’de OBO oluşumu ön plana çıkıyor. Bizim için kritik seviye 2475’ti. Bu seviyenin kırılmasıyla 2561 direncine hareketine başladı. Yükseliş eğilimi devam ediyor. 2561 kırılmaz ise OBO gündeme gelebilir.
Yukarıda 2535 direncinin üzerinde 2561 ve arkasından 2600 seviyesi test edilebilir. Aşağıda ise 2475 desteğinin altında önce 2435 ve arkasından 2360 seviyesine kadar düşüş izlenebilir.