Bir ekonomide vergi gelirlerindeki otomatik artışın ekonomi üzerinde ters etki yaratarak büyüme hızını düşürmesine mali sürüklenme (fiscal drag) deniyor. Mali sürüklenme genellikle enflasyonist dönemlerde ortaya çıkar. Enflasyon, gelirlerin nominal olarak (görünürde) artmasına ve kişilerin, artan oranlı tarife nedeniyle giderek daha yüksek vergi oranlarına girmelerine ve dolayısıyla daha fazla vergi ödemelerine yol açar. Reel gelirleri artmadığı halde daha fazla vergi ödedikleri için kullanılabilir gelirleri düşen kişiler, ister istemez tüketim harcamalarını azaltmak zorunda kalırlar. Bu gidişin sonucu olarak da ekonomide toplam talep düşer. Talep düşüşü GSYH’nin de düşmesine yol açar. Sonuçta ekonomide enflasyonla birlikte resesyona yani slumpflasyona doğru gidiş başlayabilir.
Böyle bir durumda uygulanacak maliye politikası, vergi tarifelerinin enflasyondan dolayı görünürde artan gelirleri vergilemeyecek biçimde yeniden düzenlenmesini gerektirir.
2020 ve 2021 yıllarını örnek alarak Türkiye’deki durumu inceleyelim. 2020 yılında Türkiye’de yaşanan enflasyon yüzde 12,28 oldu. 2020 yılı gelirlerinin vergilendirilmesinde uygulanan gelir vergisi tarifesi ile 2021 yılı gelirlerine uygulanacak olan gelir vergisi tarifesini aşağıdaki tabloda alt alta sunuyorum.
İki tablo birlikte incelendiği zaman 2021 yılı gelirlerine uygulanan tarifenin 2020 yılına uygulanan tarifeye göre yumuşatılmış olduğunu görebiliyoruz. Örneğin 2020 yılında 22 bin liraya kadar gelirlere yüzde 15 oran uygulanmakta ve gelir 22 bin lirayı aştığında üst orana geçmektedir. Buna karşılık 2021 yılında 22 bin lira yerine 24.000 TL’lik bölüme yüzde 15 oran uygulanmaktadır. Tarifenin diğer oranları da gelir miktarlarıyla birlikte incelendiğinde ilk dilimdekine benzer ayarlamalar yapıldığı görülmektedir.
Bu inceleme bize 2021 yılı gelirlerinin enflasyondan etkilenerek mali sürüklenmeye kapılmasını önlemek için tarifede yumuşatmaya gidildiğini göstermektedir. Örneğin tarifenin yüzde 15’lik ilk oranına bakarsak 2020 yılından 2021 yılına geçişte tarife yumuşaması (24.000 – 22.000) / (22.000) = %9,1 oranındadır. Oysa 2020 yılında yaşanan enflasyon yüzde 12,8 oranında olmuştur. Burada tarife yumuşaması gerçekleşen enflasyonun 3,7 puan altında olmuştur. Bir başka ifadeyle tarife yumuşatılması gerçekleşen enflasyonun yaklaşık yüzde 3 altında yapılmıştır. Eğer tarife yumuşatılması enflasyon oranı kadar (yüzde 12,28) yapılmış olsaydı 2021 yılı tarifesinde yüzde 15’lik ilk dilimin 24.000 TL değil 24.816 TL olması gerekecekti. Bu durumda 2021 yılında enflasyona göre daha düşük oranda bir mali sürüklenme söz konusu olacak demektir.
Bu noktada gerçek enflasyonun hangi oranda olduğu tartışması devreye giriyor. TÜİK, TÜFE’yi Ekim ayı itibarıyla yıllık yüzde 19,89 olarak açıkladı. Yılın da aşağı yukarı bu oranlarda tamamlanacağı anlaşılıyor. Buna karşılık ENAGrup adlı araştırma gurubu aynı dönemde enflasyonu yüzde 49,87 olarak hesapladı. Eğer TÜİK’in hesabını esas alacaksak 2022 yılında yüzde 15’lik dilimin 28.800 TL, eğer ENAGrup’un enflasyon hesabının doğru olduğunu kabul edersek yüzde 15’lik dilimin 36.000 TL’den başlaması ve diğer dilimlerin de buna göre şekillenmesi gerekecekti, oysa yüzde 15’lik dilim 24.000 TL’den başlatılmaktadır.
Bu durumda 2022 yılında büyümenin 2021 büyümesine göre en az üçte bir oranında düşük kalacağını tahmin etmek yanlış olmayacaktır.