Son bir iki aydır çevrenizde olup bitenlere dikkatle bakıyorsanız iki grubun ciddi para kazandığını görmeniz mümkün. İlk grup, Türkiye’ye döviz getirip, TL’ye çevirip mevduat hesabı açanlar ya da bankadaki döviz hesaplarını bozup ellerine geçen parayı TL mevduat hesabına yatıranlar ya da devlete veya özel kuruluşlara ait tahvilleri satın alanlar. Bunların nasıl para kazandığını daha önce anlattım ama bir kez daha anlatayım: Kur sabit kaldığı sürece TL mevduata verilen faiz dövize verilmiş gibi olur ve bu döviz üzerinden (yıllık yüzde 40 net faiz hesabıyla) ayda yüzde 3'ün üzerinde dolar faizi elde edilmesine yol açar. Buraya 1 milyon dolar getiren bir yatırım fonu, kurun 32'de sabit kaldığı varsayımıyla, alım satım farkı, vergi vb. düşüldükten sonra bir ayda 960 bin TL faizle birlikte 1 milyon 30 bin dolarını alıp gider. Aynı durum döviz mevduatı olup da bunları bozdurup kısa vadeli TL mevduata dönen vatandaşlar için de geçerli. Parasını TL mevduata yatıranlar açısından risk; kurun aniden fırlamasıdır. O zaman zarar ederler. Ülke açısından risk; TL mevduata verilir gibi görünse de aslında dövize dünyanın en yüksek faizini vererek sağlanan geçici rahatlamanın orta vadede büyük maliyetlere yol açacağı gerçeğidir. İkinci grup, dolar kurunun 2024 sonunda 40-45 TL düzeyine çıkacağını tahmin edip ürün ve hizmet fiyatlarını bu tahmine göre belirleyenler. Bunlar, gelecekteki zamları peşinen yaptıkları için mallarını anormal fiyat düzeyine çıkardılar, şimdi kur sabitleşse de geri gelemiyorlar. Bu yolla da inanılmaz kazançlar elde ederken enflasyona olumsuz katkı yaptılar.
Demek ki ilk gruptakiler kurun değişmeyeceği, ikinci gruptakiler ise kurun yükseleceği varsayımına göre ayarlanmışlar ve her iki grup da çok kazanmış.
Türkiye'nin an itibarıyla görülebilen ekonomik programının temeli sabitleşmiş kur ve ona göre yüksek faizle döviz çekebilmektir. Bu yolla kur da sabit kalmakta hatta MB bıraksa düşecek konuma gelmektedir. Çünkü döviz bozduruldukça kur düşer. Dolarizasyonun düşmesini sağlayan da, KKM'yi azaltan da rezervleri artıya geçiren de bu uygulamadır. Bu, kısa vadede görüntüyü hızla düzelten ama vade uzadıkça risklerin tehlikeli bir biçimde yükseldiği bir politikadır.
Buraya kadar faizin enflasyonun altında kalmasına karşılık kurun sabitleşmesi nedeniyle yüksek kazanç yarattığı ve fiyatlarını yüksek düzeyde ayarlayanların elde ettiği kazançlardan söz ettik yani kazananlar kulübünü anlattık. Şimdi gelelim kaybedenler kulübüne. Gelirini enflasyona göre ayarlayamayanlar yani ücret karşılığı gelir elde edenler kaybedenler kulübünün ilk üyeleri. Ücretliler, devletin ve/veya işverenin takdir edeceği ücret artışına göre gelirleri artan kişiler. Buradaki artışlar gerçek enflasyonun hatta açıklanan enflasyonun da altında kaldığı için ücretliler 2021’den bu yana sürekli geriye gidiyorlar. Orta sınıfın yok olmasının en önemli nedeni bu zaten. Kaybedenler kulübünün ikinci üyeleri yine gelirlerini kendileri ayarlayamayan çiftçilerdir. Özellikle ürettikleri ürünü büyük ölçüde devlet işletmelerine satmak durumunda olan buğday, çay, fındık üreticileri bu gruba girer. Verilen taban ücreti çok düşük kaldığı ve kendileri de ücretleri ayarlayamadığı için bu ürünleri üreten çiftçilerin satın alma gücü sürekli geriler. Asgari ücretlinin, emeklinin, çiftçinin son zamanlardaki itirazının nedeni yalnızca kendilerinin satın alma gücünün düşmesi değil, başkalarının havadan para kazanması.
Kaybedenler kulübünün kazanması kolay görünmüyor ama kazananlar kulübünün ilk grubu ilk risk yükselişinde kendilerini kaybedenler kulübünün yeni üyesi konumunda bulabilirler.