Türkiye’de faiz indirimi politikasının ana sebeplerinden birisi de ekonomideki (üretimdeki diye okuyunuz) yavaşlamaya mâni olmak, onu hızlandırmaktır. Düşük faizle yatırımların ve kredilerin fonlanması ve bu fonlama dolayısıyla büyüme gerçekleşmesi beklenir (Burada düşük faizin iktisat bilimi açıdan beklenen etkilerinden söz etmiyoruz veya onları tartışmıyoruz, burada yapmayı amaçladığımız şey, politika faizi kararı alınırken umulan ve bulunan şeylere dair gözlemlerimizi aktarmaktır). Bu sebepten TCMB faiz indirimine gider ve düşük faizle önce bankaları fonlar. Aynı merkez bankası, özel ya da kamu banklarına verdiği bu “ucuza ya da ucuzlatılmış” kredinin, üreticiye ve onu talep eden halka, TCMB tarafından kendilerine (bankalara) verilen “fonlama” faizine yakın oranlardan vermesini bekler. Aynı zamanda bankalar şahıs ve kurumlardan gösterge faizine yakın oranlardan mevduat toplar. Bankaların asıl amacı ellerindeki bu “toplama sermayeyi” kâra dönüştürmektir. Bu sebepten piyasada bu kredileri “satmaya” başlar. Normalde politika faizinden müthiş derecede ayrışmayan oranlarda şahıs ve işletmeleri fonlar. Bu düşük faizli krediyi alanlar ise harcama, yatırım, üretim gibi faaliyetlerde bulunurlar, dolayısıyla ekonomi ucuz kredi ile canlanmış olur. Ancak enflasyonun politika faizinden ayrıştığı, dolayısıyla reel “basit” getirinin olmadığı, enflasyonun hızla yükseldiği bir durumda bankalar kendilerine ucuza gelen fonları “beklenenden” daha pahalıya satarlar. Çünkü risk büyüktür, enflasyon vardır ve artmaya devam etmektedir, piyasa sislidir ve çoğunlukla bu sisi ilk gören onlardır.
(Kredilerin faizlerinde o aya ait ortalamalar baz alınmıştır.) (TCMB)
(2021/8’den itibaren başlayan ayrışmaya dikkat ediniz.)
Politika faizinden ayrışan piyasa faizi yatırımcıya, üreticiye pahalı gelir, (İSO Meclisi, Temmuz Ayı Olağan Toplantısında, TCMB Başkanı ve İSO üyesi arasında geçen konuşmanın hatırlanmasını tavsiye ediyorum.) bu oranlardan kredi çekmeyi pek arzu etmez çünkü oran ne kadar enflasyonun altında kalması sebebiyle bedava gibi gözükse de oransal olarak hala çok yüksektir. Ekonomik yavaşlamanın ilk ayağı belki de böylece gerçeklemiş olur.
Ucuza kredi bulamayan yatırımcılar, üreticiler (şahıslara sağlanan tüketim/ihtiyaç/araç/konut amaçlı kredilerde aslında durum pek de farksız değildir hatta ücretlerdeki artışın enflasyonu yakalayamaması sebebiyle onlarda durum daha da içler acısıdır.) devletten (hükümetten) destek isterler. Devlet bankalara kredilerin faizlerini ucuzlatmaları yönünde telkinde bulunur ve çoğunlukla sonunda bazı kararlar (düzenlemeler) yürürlüğe konularak bankaların düşük faizli kredi vermesi için bir takım yasal yükümlülükler (zorlamalar) ortaya çıkar. Bu seferde bankalar, ucuzlatılmış kredi faizi oranlarından kredi vermeye eskisine nazaran daha da az isteklidirler, çünkü hem kar marjları daralmıştır hem de müdahaleci devlet politikaları riskleri daha da çok arttırmıştır ve kredi vermeleri tavsiye edilen faiz oranları, bu riski karşılamamaktadır. Kredi oranları düşmüştür ancak kredi almak artık daha da zordur, bankalar kredi verirken oldukça seçici davranırlar. İşte yavaşlamanın ikinci adımı. Kredi muslukları ucuz fon maliyetlerine rağmen kısılmıştır…
Sonrasında, yatırımcı ve üretici kredilerin verilmediğinden dert yanarak tekrar hükümetten destek ister, hükümet bankalara kredileri vermeleri yönünde telkinde bulunur. Bankalar kredi musluklarını istemeye istemeye az da olsa açar. Artık yatırımcı ve üretici eskisine göre ucuz krediye daha rahat erişebilmektedir ancak artık onlarda (muhtemelen) krediye olan taleplerinde azalma eğilimde bulunmuşlardır. Çünkü çoğunluğunun üretimi düşmüş, yatırımları azalmıştır (üretimdeki düşüş ve yatırımlardaki azalışın tek sebebinin tabi ki kredilerdeki bu muallak ortamın sonucu olarak ortaya çıkmadığını söylemek mecburiyetindeyim. Yüksek enflasyon sonucu öne çekilmiş taleplerdeki azalma, küresel resesyon endişeleri gibi faktörlerinde etkisi vardır. Ancak biz konunun anlaşılabilmesi için, bu gibi faktörleri göz ardı etmek mecburiyetindeyiz.). Ayrıca ucuza piyasayı fonlamanın zaten yükselişte olan enflasyonu tekrar tetikleyeceği konusundaki yükselmeye başlayan sesler hükümetin ucuz para politikasına karşı olan bakış açısındaki karmaşayı pekiştirmiş olur, artık politika yapıcılar kredilerin hem ucuz olmasını hem de zor ulaşılabilir olması konusunda bankalara tekrar “telkinde” bulunurlar. İşte bu da yavaşlamanın son adımıdır.
Bütün bu politikaların sonucunda hem iç hem dış yatırımcılar, hem de üreticiler iştahlarını daha fazla kaybederler. Çünkü yatırımcıların yatırımlarının güvenliğini sağlaması gereken, üreticinin üretimini mali açıdan güvenli bir şekilde yapmasını kendisine görev edinmesi gereken devlet, piyasada bir sis yaratmıştır. Üreticinin maliyetleri gün gün farklılık göstermektedir, enflasyon artmaktadır, yabancı yatırımcı istikrarsız ve sisli piyasaya korkuyla bakmaktadır. Beklentiler bozulmuştur, dolayısıyla hem üretim hem yatırım bu düşük faiz oranlarına rağmen yine de yavaşlamıştır.
Türkiye’de gerçekleşen üretimin her şeye rağmen yavaşlamasının bir sebebi de budur. Elde olan tek şey düşük faizle fonlanmaya cesaret edilemeyen ama düşük faizden de vazgeçemeyen, bazı enflasyonist, genişle”yemeyici” politikalardır.