"Tam yetki", Avrupa Merkez Bankası'nın Perşembe günü yayınlanan Eylül toplantısı tutanaklarında yatırımcıların dikkatini çeken ifade oldu.
Salgının izlediği yolun belirsizliği ve ekonomik iyileşme üzerinde yarattığı etki göz önüne alındığında, merkez bankasının yönetim kurulundaki üyeler gerektiği takdirde uygun adımları atabilmek için "tam yetki" istiyor.
Yatırımcılar da haklı bir şekilde bunu AMB'nin bu yıl içinde ek teşvik adımları atacağına dair yüksek bir ihtimal olduğu şeklinde yorumladı.
"Yüksek", "Artmış" ya da "Ciddi"; Belirsizliğin Varlığı Kesin
Tutanaklardaki ana motif, neredeyse her seferinde "yüksek", "artmış", "üst düzey" ya da "ciddi" olarak tanımlanan "belirsizlik"ti. Ekonomistler geçmişte—tutanaklarda yirmi dört kez geçen—belirsizliğe yapılan vurgunun, AMB'nin ek teşvik sunmayı planladığına işaret ettiğine dikkat çekti.
İngiltere Merkez Bankası Mali Politika Komitesi de geçen hafta yaptığı açıklamada aynı derecede ihtiyatlıydı. Brexit'in mali istikrara yönelik etkisi konusunda görece iyimser kalsalar da, komitenin 13 üyesi COVID-19 ve jeopolitik gerginliklerin etkisi konusunda daha endişeliydi.
Komite, küresel aktivite korona virüs salgınının yarattığı çukurdan kalkmış olsa da, izlenen yolun hala "yüksek derecede belirsizliğe" sahip olduğu yorumunda bulundu.
Açıklama, "Komite BK'nin mali istikrarına yönelik risklerin aynı zamanda jeopolitik gelişmelere de bağlı" olduğu şeklinde devam etti.
"Özellikle, COVID-19 kaynaklı belirsizlik ortamında, jeopolitik gerilimlerde yaşanacak bir tırmanış risk hissiyatında bir bozulmaya ve finans piyasalarında volatiliteye yol açabilir."
İngiltere Merkez Bankası'nın en üst düzey yetkililerinden, regülatörlerden ve dışarıdan bazı uzmanlardan oluşan komite, ABD ile Çin arasındaki ticari gerginlikleri ve ABD'deki başkanlık seçimini, endişe verici bilinmezler olarak vurguladı.
Kısaca merkez bankası yetkilileri kristal bir küreye sahip değil ve mevcut koşullarda risk almak istemiyorlar. COVID-19 vakalarının Avrupa'da yeniden artış göstermesi, başlarda umut verici olarak görülen iyileşme sürecini sekteye uğrattı.
Örneğin AMB konseyi, euro kurunun enflasyona yönelik etkisi konusunda Başkan Christine Lagarde'ın 9-10 Eylül toplantısı sonrasındaki basın toplantısındaki tutumuna kıyasla daha endişeli göründü.
Tutanaklara göre, "Euro Bölgesi ekonomisinin açıklığı düşünüldüğünde, üyeler döviz kurundaki yükselişin devam etmesinin hem büyüme, hem de enflasyon için bir risk teşkil ettiği görüşünde."
Üyelerin enflasyonla ilgili sorunu, tabii ki, çok düşük seviyede olması. Euro Bölgesi Ağustos'ta %-0,2'lik bir enflasyon kaydederken, tutanaklara göre negatif enflasyonun yıl sonuna kadar devam etmesi muhtemel görünüyor. Yüksek bir döviz kuru sadece enflasyonu baskılamakla kalmıyor, aynı zamanda enflasyon beklentilerini de düşürüyor ki bu da deflasyona doğru bir düşüş sarmalına yol açabilir.
Lagardee Eylül'deki basın toplantısında Baş Ekonomist Philip Lane'in vurgulanması gerektiğini düşündüğü bazı noktalarını dile getirirken, bazılarını unutmuş gibi göründü. Lagarde'ın ekonomiye yönelik iyimser değerlendirmesi, daha ılımlı bir ton bekleyen piyasalarda kafa karışıklığına yol açmıştı.
Lane AMB'nin sadece bol miktarda parasal teşviğin gerekli olmaya devam edeceğini dile getirmesini istememiş, aynı zamanda enflasyonu yükseltmek, yani ekonomik iyileşmeyi hızlandırmak için "yönetim kurulunun gelecek verileri çok dikkatli bir şekilde gözlemleyerek tüm araçlarını düzenlemeye hazır konumda bekleyeceğini" vurgulamasını özellikle talep etmişti.
Eylül'deki basın toplantısı öncesinde 1,17 doların altına gerileyen euro, ekonomiye yeni parasal teşvik ihtimali sayesinde 1,18 dolar eşiğini aşmayı başardı.