USD/TRY kuru önceki dakikalarda 17,1150 ile 17 Aralık sonrası en yüksek seviyeyi gördü. CDS ise 760 baz puana çıkarak zirve yaptı. 2 yıllık faiz %26’ya yaklaştı…
Tüm bunlar ne anlama geliyor?
Dolar kurundaki artış tek başına TL’nin gerilediğini söylemek için yetersiz kalıyor, çünkü burada para birimindeki gerilemeden daha fazlası var. Risk priminin geldiği seviyeler daha yüksek oranlı borç ödeme anlamına gelirken gösterge faizdeki artış da piyasaların merkezin faizinden ne kadar koptuğunu, işleyişin çok farklı olduğunu gösteriyor.
Türk lirasındaki değer kaybının hikayesi çok uzun ancak sadece yılın ilk 6 ayındaki kaybın sebebinden bahsedecek olursak kırılmayı Mayıs’ta gördük. Neden?
20 Aralık’taki rekor yükseliş ve gelen müdahalelerin ardından istenen şey, kurun kontrollü bir yükselişte olmasıydı ve buna da rekabetçilik adı takıldı. Mart’ta Rusya – Ukrayna savaşının ilk şoku ilke kur 14,80’li seviyelere çıktı, ardından bu bölgenin korunmasına çalışıldı.
Piyasa ile iletişimi güçlendirmek için her ay toplanan Merkez Bankası, Nisan toplantısında Fed’in 25 baz puanlık sınırlı faiz artışına güvendi ve çok sert adımlar olmayacağı görüşündeydi. Hatta Fed, BoE gibi gelişmiş ülkeler faiz artırsa bile parasal genişlemenin devam ettiğine vurgu yapılarak faizin sabit tutulmasına da destek arandı. Merkez Bankası %50’leri aşan enflasyonu da mücadele edilecek boyutta görmedi.
Mayıs’ta Fed, geç kaldığını kabul ederek 50 baz puan faiz artırdı ve gelecek iki toplantıda da yine 50’şer baz puanlık faiz artışı olacağının sinyalini verdi. Bu arada yurt içinde enflasyon %70’e dayandı, ama merkez yine bir aksiyon almayarak Liralaşma adımları artacak dedi. Bu süreçte küresel gıda sorunu daha da derinleşmeye başladı, petrol Nisan’daki sakinliğinin ardından yine yükselişe geçti. Küresel enflasyon daha da arttı ve ekonomilerde görülecek küçülmeler konuşulmaya başlandı. Yani dünya bu denli kaygılıyken Türkiye, en yüksek enflasyona sahip ülkelerden olurken hiçbir şey yapmayışının tepkilerini de gördü. Mayıs’ta artan küresel ve yurt içi sorunların etkisiyle kur %10’dan fazla yükseldi.
Gelelim Haziran’a… Enflasyon %73,5 oldu, bu oran son derece korkutucu olurken hesaplamalara dair de netlik yakalanmaması, İstanbul’da %87 olan enflasyonla makasın çok açık olması gibi durumlar kaygı yarattı. Üzerine son açıklamalarla enflasyon kavramının iktisatla uyuşmayan bir şekilde ifade edilmesi, faiz indiriminin devam edeceğinin söylenmesi gibi ifadeler piyasalarda TL satışını hızlandırdı.
Bugün gelinen seviyelerin sebepleri belli ve eğer bu yaklaşım, bu söylem ve bu ısrar devam ederse maalesef ki TL varlıklardaki baskı daha da artabilir.
Enflasyon, en kısa tanımıyla gelir kaybıdır ve ekonomik büyümenin de en kısa tanımı refahı artırmaktır. Mevcut politikalardaki asıl amaç üretim, istihdam ve yatırımla refah düzeyini artırmak. Bu harika, bundan yana kimsenin bir itirazı yoktur, olmamalıdır. Peki, bu amacın önünde enflasyon gibi bir engel varsa neden o engeli ortadan kaldırmak için uğraşılmıyor da görmezden geliniyor. %7 büyümenin gerçekten genele yayılan ve hissedilen bir büyüme olduğunu kim söyleyebilir? Gelirin azaldığı büyüme detaylarından da anlaşılıyorken… Enflasyonun ise genele yayılan ve son derece hızlı bir gelir kaybı yarattığı da hem %73,5’lik rakamdan hem geçen yıla göre gıdadan akaryakıta tüm kalemlere gelen zamlardan belli olmuyor mu?
Şu an uygulanan politikaların temelinde yanlış zamanda atılan yanlış adımlar geliyor. Böyle olunca da ortaya çıkan sorunların ana kaynağını da biz yaratmış oluyoruz. Ve tabii ki asıl mücadeleyi de kendimizle verir oluyoruz.
Kurda 17,15 direncine yaklaşıldı, bu seviye üzerini son derece kritik görüyoruz ve teknik olarak bir seviye veremiyoruz. Çünkü 17 Aralık’ta görülen bu zirvenin ardından 20 Aralık’taki hareketi hepimiz hatırlıyoruz. Rekor çıkış ve ardından yine rekor bir geri çekilme olmuştu. Bu defa merkez müdahale eder mi? Ya da hangi seviyeden nasıl bir müdahale gelir bilemiyoruz.
*Bugünlerde ABD tahvil faizlerinde de yükseliş var, fakat TL üzerindeki baskı ve kayıpta bunun etkisi son derece düşük. Artan kaygı ve belirsizliğin fiyatlanmasına tanık oluyoruz.