Yarın PPK faiz kararını duyacağız. Haftaya da Yeni Orta Vadeli Program açıklanacak. Her ikisi de çok önemli gelişmeler olacaktır. Bu esnada Varlık Fonunda yeni yönetim kadroları oluşturuldu. İlk ortaya atıldığı günlere göre daha ciddi profesyonellerin adlarını görüyorum. Umarım bir türlü devreye giremeyen Varlık Fonu en kısa zamanda aktif hale gelir.
BİST Neden Sıkıştı!
Belki de bir kaç gündür yeterli faiz artışı olmazsa diye genel borsa baskısı ve sıkışıklığı yaşanıyor olabilir. Açıkçası ben de böyle bir durumdan çekindiğim için bir kaç gündür yeni öngörü yapmadan, önce PPK kararını görmek istiyorum.
Yeterli denen faiz artışı konusu da göreceli. 275 puan ile 750 puan arası artış bekleyenler, 1000 baz puan bile olmalı diyenler var. Normalde ne kadar yüksek faiz artışı olursa, bankalara yükü çok daha fazla olur. Faiz artışları bankaları baskılar. Faiz indirimleri de banka hisselerinin yükselmesine yarardı. Şimdi ise ne olacağı muğlak bir durum var. Çünkü düşük faiz artışı kurları yukarı çekince bankaların yurt dışı sendikasyon kredilerinin maliyetleri artıyor. Kur artışı kaynaklı enflasyon artışı her yere yansıyor. Yüksek faiz artışı da bankalarının ellerindeki devlet tahvillerinden zarar yapmalarına ve kredili müşterilerinden kredi ödeme sorunlarının artmasına, takibe düşen kredi risklerinin de büyümesine neden oluyor.
Hangisi daha etkin olacak kestiremiyorum. Ama şunu söyleyeyim; 1994 yılında Çiller zamanında piyasalar PTT'nin satışı engellendiğinde, not indirimleri ile kilitlenip dış finansman bıçak gibi kesilince, tüm faizler yükselmişti. Bankalar da devlet kağıtlarına yatırım yapmıyorlardı. Bu ortamı kırmak için hazine doğrudan halka % 50 net faizli üç aylık bono satışı yaptı. Bu inanılmaz bir faiz artışı idi. Ama piyasanın üzerindeki kur baskısını kırdığı gibi, devlete çok ciddi ve hızlı bir iç likidite imkanı yarattı. Tabii sert faiz artışları enflasyonu da sert şekilde frenledi. Sonra piyasalar hızla düzelip, yeniden faiz düşüşü dönemi başladı. Sanırım üç yıl sonra 1997'de borsa o kadar yükselmişti ki, sıfır atmak zorunda kalmıştık. Ama tabii o dönem kamunun borç yükü sanırım 100 Milyar Dolar civarında idi. Yani günümüzdeki yaklaşık 450 Milyar dolarlık dış borca göre çok daha düşük rakamlar vardı.
Yani detayları iyi bilmek lazım yansımalar için. Devletin şu an için bu denli iç finansman sıkıntısı olduğunu görmüyorum. Sorun döviz kuru üzerindeki baskıdan kaynaklanıyor. Sert bir faiz artışı bu baskıyı kırar. Ama bir yılda bu denli kur manipülasyonu ile devleti sıkıştırmış olan yerli-yabancı yatırımcıya ciddi bir faiz artışı ile ödül vermiş oluruz. Yapmış oldukları kur baskısında başarılı olmuş olurlar ve faiz rantını da kar hanelerine yazarlar. Tabii tüm ekstra yük de devlete, vatandaşlara ve şirketlere kesilmiş olur.
Fakat birkaç yıldır durduk yerde bankalara, faize ve TCMB'na müdahale ile öyle yanlış yönetim hataları yapıldı ki, şimdi bu yanlışların yarattığı ortamı düzeltmek için belki de yüksek bir faiz artışına mecbur olabiliriz. En başında TCMB'na karışmayıp da, yaşanan kur artışlarında çat diye 200 puan faiz artışı yapılabilseydi, şimdi ne kurlar buraya çıkardı, ne de faizler halen artacak mı diye düşünür olurduk. Ama kim bilir belki de kurların böyle yükselmesi yabancı doğrudan yatırımların da önünü açabilir. Belki de bu nedenle kur artışı istenmiş bile olabilir. Ama yine de bu yükseliş çok daha kontrollü yapılabilirdi.
Olası Faiz Artışının Bankalara Etkisi!
İlk anda faiz artışları maliyet yükü yaratırken, öncesinde ya da hemen akabinde alınan ya da alınacak yeni sendikasyon kredileri ve devlet tahvilleri, daha sonra faizler ve kurlar birlikte düşmeye başlayınca bankalara ekstra kar yazmaya başlarlar. Böylece son oluşturdukları tahvil ve sendikasyon portföylerinin karları öncekilerden uğradıkları zararları dengelemeye başlar.
Ama her şekilde özellikle kredi maliyetleri yeni bir faiz artışı ile ciddi artacağı için, piyasada ciddi talep daralması başlar. Enflasyon da doğal olarak düşer. Lakin bunlar para piyasası tedbirleri ile enflasyonun baskılanmasıdır. Bir kaç yıl sonra yeniden tekrarlanır. O nedenle kalıcı enflasyon düşüşü ancak üretim ile sağlanır. Üretim de düşük kredi faizi ortamında artan bir davranıştır. Ne yapıp edip, haftaya açıklanacak yeni orta vadeli programda artık yapısal reformların önünü açmalıyız. Yılbaşında yaşım 53 olup, 54'e adım atacağım. Bildim bileli bu sorunla uğraşıyoruz. Eski hükümetler döneminde 6-7 yılda bir tekrarlanırdı. Ak Parti iktidarında ise 14 yıl sonrası(kur ve faiz baskıları 2016 yılında belirgenleştiği için 14 yıl diyorum) yine yaşanmaya başlandı. Artık gelişmiş ülkeler arasına girmek için uğraşan Türkiye'ye bu denli yüksek enflasyon ve faizler yakışmıyor. Fakat üretim sorununu çözemediğimiz müddetçe de bu sorun sürer gider.
Kısacası yarınki faiz kararı ve önümüzdeki hafta açıklanacak Yeni Orta Vadeli Program bakalım bu döngüyü kıracak mı göreceğiz
BİST'deki İlginç Hareketler!
Yine bir kurum kaynaklı alımlarla endeks olarak yükseliş yaşıyoruz. Ama sonra aynı kurum yükseliş esnasında aldığı hisseleri aynı şekilde geri vererek hem borsayı, hem de ilgili hisseleri düşürmüş oluyor. Kurumu hepiniz zaten biliyorsunuz. Maalesef tek yerden yaşanan bu tip alım-satımlar yüzünden borsanın hareketlerini kestirmekte zorlanıyorum. Bir kaç gündür düşen bir çok hissede de aynı kurumdan gelen satış baskıları etkin oluyor.
Olası bir faiz artışının sert olması halinde...
Bu makale 12.09.2018 tarihinde saat 09.09'da burada yayınlanmıştır: Orijinal Makale
Saygılarımla
Aydın Eroğlu
Stratejist
Finans Yazarı
Twitter: @_Stratejist_