Aktif Rasyosu Vol.3
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu Nisan ayında yayınladığı bir kararla bankacılık sistemine Aktif Rasyosu kavramını sokmuştu. Bu rasyoda oluşan formülasyonla, bankaları kredi vermeye teşvik etmekte, rasyonun denkleştirilememesi halinde cezai müeyyide uygulayacağını duyurmuştu. 18 Nisan’daki kararın ardından 30 Nisan’da rasyo revizesi yapılmıştı. 29 Mayıs’daki yeni kararla da yeni bir hesaplama oluşturuldu. 1 Haziran’dan itibaren uygulanacak yeni kararda bankaların uzun vadeli kredileri teşvik etmesi için katsayı değişiklikleri getirildi. Kobi kredileri, proje finansmanı ve ihracat kredilerinin ön planda tutulması hedeflendi. Toplanan mevduatların krediye dönmesi için adımlar atıldı. Kısa vadeli kredilerden çok uzun vadeli kredilerin rasyoda bankalara (+) sağlayacağı vurgulandı.
Peki bu uygulamaların sonuçları ne oldu? Ne olacak?
Nisan ayındaki kararlardan sonra, özel bankalar mevduat toplama konusunda iştahsız davrandılar. Çünkü özel bankaların aktif rasyosu bu formülasyona göre 100 sınırının altındaydı. 100’ün altındaki durumda da cezai şarta maruz kalacaklardı. Kamu bankalarının aktif rasyosu 100’ün üzerinde olduğu için onlar açısından problem yoktu. Özel bankalar ya kredileri arttıracak, ya da topladıkları mevduatları azaltacaklardı. Her ikisini aynı anda uygulamaya gitseler de asıl yansıma mevduat kanadında oldu. Gecelik mevduat faizleri özel bankalarda %3-5,75 bandına çekildi. Karardan önce %6-8,50 bandındaydı. Uzun zaman sonra o/n faizlerde kamu bankaları özel bankaları geçti. Böylelikle özelden kamuya mevduat kaymaları oldu, oluyor. 1 Haziran’dan itibaren uygulanacak yeni kararla bu değişim/dönüşüm devam edecektir. Gerek TL, gerekse de yabancı para mevduat oranlarında düşüş göreceğiz. Özel bankalar aktif rasyolarını düzeltmek için kredi ve mevduat ayarlaması dışında devlet tahvillerini almaya da devam edecek. Geçen hafta hazinenin döviz cinsinden iç borçlanması dikkat çekiciydi. 2012-2018 arasında döviz iç borçlanması sıfırken, şimdilerde altın+döviz iç borçlanması 20 milyar USD’yi geçmiş durumdadır. Sadece geçen haftaki borçlanma 3 milyar USD’ye yakındır. Dolayısıyla, kamuya doğru, gerek hazineye gerekse de kamu bankalarına yönelik mevduat kayışlarının arttığı ve artacağı bir döneme girdik.
Bu durum özel bankaların karlılığında ve hareket kabiliyetinde zaman içinde geri yönlü tepkiler yaratabilir. Bankacılık sektöründe kamu kesiminin ağırlığı hissedilir ölçüde artacaktır. Bir bakıma Keynesyen Ekonomi modeli başlamıştır diyebiliriz.
Özel bankalar kendileri bu kredi risklerine girmekten imtina ederlerse, küçülmek ya da hazineyi fonlamak yoluna gideceklerdir. Hazineyi fonlamayı tahvil alımları marifeti ile yapacaklardır. Yani bir bakıma, özel bankalar hazinenin fon toplayıcısı rolüne bürüneceklerdir. Toplayacakları mevduatları hazineye tahvil alımı ile vereceklerdir. Ya da rasyoyu tutturmak için kredi musluklarını açıp, riski üstleneceklerdir.
Krediler, özel ya da kamu aracılığıyla arttığında ne olacak?
İçinden geçtiğimiz darboğaz için kısa vadeli bir çözüm olacaktır. Sonrasında bu krediler kalıcı hale gelecek, aslında bir nevi şirketlere sermaye desteği sağlanmış olacaktır. Hisse senedi piyasası haricinde, krediler de örtülü bir hissedarlığa dönüşecektir. Tabi burada önemli olan, kredilerin yatırıma dönüşmesi, katma değer oluşturabilmesidir. Bu sağlanamazsa, KGF kredilerinde olduğu gibi kalıcı hale gelmeleri, bir sonraki aşamada ise şirkete kamunun ya da bankacılık sektörünün el koyması kaçınılmaz olacaktır.
Aktif rasyosu uygulaması bu açılardan olumlu veya olumsuz eleştirilebilir. Bugün için sağlanan kolaylığın gelecek için çukur değil, aşılan bir engel olması hedeflenmelidir.
Yılmaz VELİOĞLU