Türkiye'de merkez bankasının para politikası 2013 itibarıyla piyasa koşullarından kopmaya başladı, sebebi ise siyasi aktörlerin politikada baskı kurması oldu. Erdem Başçı döneminde gün yüzüne çıkan bu durum, başkanların görevden alınması ve sık sık faiz indirimi açıklamalarının gündeme gelmesiyle giderek arttı. Bu süreçte dünyadaki gelişmeleri ya da yurt içinde siyasi ve jeopolitik gelişmeleri bir yana bırakırsa para politikasındaki uyumsuzluk Türk lirasındaki değer kaybının en büyük nedenlerinden biri oldu.
Eylül'de faiz indiriminin başlayacağının mesajı olan çekirdek TÜFE söylemi sonrası dolar kuru 8,30'lu seviyelerden 10,96'ya kadar yükseldi ve dünkü faiz kararı sonrası ise 11,30 ile yeni zirve görüldü. Sadece dün kurda yaşanan yükseliş günlük bazda 2018 sonrası en yüksek hareket oldu.
Piyasalar faiz indirimini zaten beklerken ve indirim oranı da beklenen seviyede olurken neden yükseliş hızlandı? Çünkü her indirimin enflasyonu biraz daha artıracağı ve orta vadede bu döngünün TL'yi daha da zayıflatacağı için bugünden bunun fiyatlaması yapılmaya başlandı. Zaten Eylül- Kasım dönemindeki %20 üzeri artış da bu fiyatlamanın sonucu.
31 Aralık 2020'de dolar kuru 7,43'teydi ve bugün ise 11,13'ten işlem görüyor. Sene başı itibarıyla kurdaki yükseliş oranı %49 oldu. Sene başı itibarıyla ABD Dolar Endeksi'deki yükseliş oranı ise %7 ve bu yıl dolar karşısındaki en büyük kabı TL verdi.
Yurt içinde dolar kuru yükselince ne oluyor?
İthal malların fiyatı artıyor. Yerli mallarda kullanılan ve çoğunlukla ithal olan ara mamullerdeki artış nedeniyle yurt içi fiyatlarda artış oluyor. Bu da enflasyonu yükseltiyor. Kur ve enflasyon yükselmeye devam ettikçe hem vatandaş hem de şirketler ellerindeki TL'yi dövize çeviriyor ve döviz mevduatları artıyor, yani TL'den çok döviz birikim olarak kullanılıyor. Ayrıca sanayideki üretimin maliyeti satış fiyatlarına yansırken bu süreçte en çok çitçiler zarar görüyor. Çünkü daha çok kotalanmış fiyatlardan satışa devam etmek zorunda kalınıyor. Bu da çiftçiyi üretimden soğutuyor ve topraktan alınan verim de azalıyor. Detayları oldukça çoğaltabiliriz, fakat hepsinin birleştiği tek nokta; bu durumun ekonomiye zarar verdiğidir.
Temel amacın enflasyonda istikrar sağlanmasının dışına çıkan büyüme ve cari fazlaya odaklanılan para politikası, piyasalarda tepki görüyor. Çünkü indirilen faizler piyasalarla uyumlu gitmiyor, piyasalardaki faizler daha yüksek kalıyor, bu da güven sorunun en belirgin örneği.
Bu saydıklarımızı tüm okuyucularımız da biliyor, ayrıca sebep ve sonuçlar da ortada, dolayısıyla kimse kurun çıkmasına da şaşırmıyor, dövize olan talebin yükselmesine de şaşırmıyor.
Merkezin dünkü verilerine göre yurt içi yerleşiklerin döviz mevduatları 235 milyar 167 milyon, TL mevduatlar ise 1 trilyon 890 milyar ve toplam mevduatlar içinde dövizin payı %55,2'ye yükseldi. Şimdi TCMB'nin ısrarla kara metninde yer verdiği şu ifadelere bakalım:
“TCMB, fiyat istikrarı temel amacı doğrultusunda enflasyonda kalıcı düşüşe işaret eden güçlü göstergeler oluşana ve orta vadeli yüzde 5 hedefine ulaşıncaya kadar elindeki tüm araçları kararlılıkla kullanmaya devam edecektir. Fiyatlar genel düzeyinde sağlanacak istikrar, ülke risk primlerindeki düşüş, ters para ikamesinin ve döviz rezervlerindeki artış eğiliminin sürmesi ve finansman maliyetlerinin kalıcı olarak gerilemesi yoluyla makroekonomik istikrarı ve finansal istikrarı olumlu etkileyecektir.”
Yıl sonu enflasyon beklentisi 4 puan artırıldı, bu da demek ki merkez enflasyonda yakın vadede yükselişin devam etmesini bekliyor. Demek ki enflasyonda düşüşe işaret eden hiçbir gelişme yok. Peki hal böyleyken faiz indiren banka nasıl oluyor da elindeki tüm araçları enflasyona karşı kullanmış oluyor?
Ayrıca risk primi 450 puan ile yaklaşık bir ayın en yükseğinde ki 21 Ekim öncesi de yine oldukça yüksekti.
Gelelim ters para ikamesine, yazıda belirttiğimiz gibi döviz mevduatlarındaki yükseliş devam ediyor, TL'nin payı her hafta birz daha düşüyor. Yani dolarizasyon sürüyor, dolayısıyla uygulanan politikalar bu taraf hiç olumlu yansımıyor.
Rezervlerde keza swapların payı azalıyor ve brüt yani borç verilen rezervleri de çıkarınca eksi oran devam ediyor.
TCMB hem koşulların uygun olmadığını görüyor, biliyor hem de faiz indirimine gerekçe yaratmaya çalışıyor, ama bu gerekçeler maalesef ki hiç hem de hiçbir şekilde gerçeği yansıtmıyor. Bunu bilen yatırımcı için durum son derece ürkütücü. Dış sermayeyi bir tarafa bırakalım yurt içi reel piyasa da politikaların piyasa ile olan uyumsuzluğundan rahatsız ve düşük faizi fırsata çeviremiyor.
Merkez bankası kendi temel hedefinden sapıp başka hedeflere yönelirken o alanlarda da durumun iyi olmadığının farkında ve bu yüzden hem içeriden hem dışarıdan tepki alıyor, bu yüzden kurdaki yükseliş devam ediyor, bu yüzden belirsizlik artıyor ve bu artan belirsizlik en çok da enflasyonda kendini gösterecek ilerleyen aylarda.
Dün 11,30'a çıkan kur, bugün 10,80'li seviyelerden tekrar yükselişe geçti ve 11,10-11,20 aralığında işlem görüyor. Çok kısa bir süre önce 9,702li seviyeleri destek görüyordu, şimdi ise 10,60'lı seviyeleri en yakın olarak destek görüyoruz. Bu yüksek oynaklık devam ettikçe kurda düşüş olması da zor görünüyor. Gerçekten işi bilen ve piyasalara da güven verecek isimlerin dümene geçmesi gerek, aksi halde enflasyonda da kurda da sürekli yüskelişten bahsetmek zorunda kalacağız.