Geçen haftaya kadar yurt içinde Kasım’da başlayan sıkı para politikası işleyişinin devam etmesi beklendiği için daha çok ABD tahvil faizi başta olmak üzere küresel fiyatlamalar takip ediliyordu. Bu süreçte ise yurt içinde iki önemli durumda istenen ilerleme sağlanamamıştı ki biri yerleşiklerin dövizden TL’ye geçişinin başlamaması, diğeri de yabancı sermaye girişinin istenen seviyede olmaması. Bu iki sonucun nedeni ise kabul edelim ki iç politikaya dair belirsizlikler. Birinde enflasyonun geliri silmesi nedeniyle döviz ve altına talebin olması, diğerinde de yüksek faize rağmen siyasi ile sistemsel sorunların sermaye akışını engellemesi.
Enflasyon ise hiç şüphe yok ki ekonomik göstergelerin en temel sorunu ancak bu öyle bir etki çemberi ki sadece kur enflasyonu etkilemiyor, enflasyon da artık kuru etkiler duruma geldi. Yani iç içe geçen bu döngüde para politikasının da çok sık değişmesi istenen sonucun alınmasını engelliyor.
Geçen hafta başkan değişiminin ardından haliyle politika da mı değişecek endişesi başladı, Kavcıoğlu, bloomberge verdiği röportajda hemen Nisan ayında olacak değil, dedi ve bu sadece yakın vadede değişmeyeceği beklentisine neden oldu, çünkü politika değişmeyecekse başkan neden değişti? Kişisel sorunlar varsa bu yönetimi etkileyecek duruma nasıl gelebilir? Gibi sorulacak çok soru var ve dönüp dolaşıp politikada bir değişime gidileceği noktasında kaygı artıyor. Kurul, Nisan ayında bir değişiklik yapmayabilir ki Kavcıoğlu bunu demeye getirdi, ancak sonrası? İşte bu noktada beklentiler Temmuz ayında yoğunluk kazanıyor, bunun sebebi de enflasyonun Nisan ve Mayıs’taki yükselişinin ardından yaz döneminde bir miktar gerileyeceği düşüncesi ve bu gerileme de merkeze faiz indirimi alanı sağlayabilir.
Beklentimiz enflasyonun %17’ye yaklaşması yönünde ve yaz başında bu seviyeden gelecek düşüş merkezin tek hane ya da yılsonu hedefini yakalayacak kadar hızlı olamayabilir. Olması için sıkı para politikasının yanında sıkı maliye politikası da şart, ancak Ağbal dönemindeki son PPK toplantısında da kredi büyümesindeki artışa dikkat çekildi. Hal böyle olunca bu süreçte faiz indirimi de başlarsa kur ve CDS tarafındaki yükseliş de devam edebilir.
Yıllarca uygulanan büyüme odaklı stratejilerde bazı dönemlerde küresel koşullar uygundu, bazı dönemlerde ise yurt içi hava buna uygundu, ancak sürdürülebilirlik tarafından baktığımızda her defasında uygulamalar kısa vadeli olduğu için yıllardır kur-faiz-enflasyon sarmalından çıkamıyoruz. Bu defa da büyüme odaklı politikalar öne çıkmış durumda, iyi güzel de süreç buna uygun değil. Yani yüksek enflasyon ve yüksek kur ortamında, dışa bağımlılık bu kadar yüksekken sadece büyümeye odaklanılırsa -ki bir de henüz bitmekten uzak olan pandemi var- son yıllarda yaşadığımızın tekrarını görmek çok olası.
Borsa tarafında yabancı desteği olmadığı için banka zayıf, sanayi ise büyük şirketlerden destek alıyor. Kur tarafında TL, Kasım sonrası kazancını sildi, Türkiye CDS 5 Yıllık USD de aynı şekilde. Önceki hafta döviz mevduatlarında sınırlı bir hareket oldu, ancak geçen haftanın rakamları Perşembe günü açıklanacak. Burada asıl önemli nokta son haftada mevduatlarda azalmanın olması ters para ikamesinin başlangıcı bir yana son oynaklığın karı olarak görülmeli. Yabancı yatırımcının hisseden çıkışının da artması bekleniyor. Tüm bu gelişmeler TL varlıklardan uzaklaşmanın yansımalarıdır. Nedeni de sonucu belli olan hareketler bunlar
Kurdaki değişime baktığımızda;
Geçen hafta 7,87 üzeri kalıcılıkla 8,05 Cuma günü aşıldı ve bugün de 8,17’ye hareket gördük. 8,35’i ilk direnç olarak izliyoruz ve sonrasını ise yeni seviye olasılığı açısından canlı görüyoruz. Doların küresel piyasalarda canlanması ve gelişen ülke paralarındaki düşüş bir yana TL’deki kaybın etkisiyle kurdaki yükseliş bu denli fazla. Dolayısıyla kuru yükselten gelişmelere dair iyi haber gelirse geri çekilmeler görebiliriz. 7,70’i de bu noktada en yakın destek olarak izliyoruz.