Bu ay TL varlıklarda küresel piyasalardan ayrışan bir satışa tanık oluyoruz. Özellikle son hafta itibarıyla satışlar hızlandı. Sebepleri arasında doların küresel piyasalarda yükselmesini gösteremiyoruz. Neden?
Dolar bu yılın ilk 5 ayında dünyada değerlendi, tahvil faizleri yaklaşık 4 yılın zirvesine ABD Dolar Endeksi ise 20 yılın zirvesine çıktı, fakat dolardaki güçlenme TL’nin içinde yer aldığı gelişen ülke paralarında TL kadar kayıp yaratması. Rusya – Ukrayna savaşı ve stratejik durumu nedeniyle bu yıl Macaristan forinti %13,5 değer kaybederken Polonya da benzer durum nedeniyle %10 düştü. Güney Kore wonu %6, Tayland bahtı %4 ve Güney Afrika randı %0,5 oranında değer kaybederken Meksika pesosu %2,5 ve ruble %14 yükselirken TL, bu yıl dolar karşısında %18,5 oranında değer kaybıyla ilk sırada yer alıyor. İkinci sırada ise %14 kayıpla Arjantin pesosu var.
Dünyada enflasyon son yılların en yükseğinde ve Fed de faiz artırımı sürecinde iken gelişen ülke merkez bankalarının çoğu da risklere karşı sıkı para politikasına geçti. Bu nedenle kayıpları TL’ye göre daha az. TL’ye ait göstergelere bakalım:
Risk primi olan 5 yıllık CDS 715 puan ile zirvede. Grafik gecikmeli geldiği için bu seviye yer almıyor. 2008 küresel krizinin ardından CDS’te yaşanan yükselişlerin çok büyük kısmı iç gelişmelerden kaynaklanıyor. 2018’de Trump’ın ekonomik saldırı tehdidi, 2020’de Merkez Bankasına olan baskı ve isim değişiklikleri, 2021’de para politikasında değişikliğe gidilmesi ile CDS 480 baz puanı ardından 580 baz puanı aştı ve nihayetinde 700 baz puanı da aşarak en kötü seviyeye geldi. Ortalama olarak 300 baz puan üzeri çok riskli görünürken Türkiye CDS’i dünyada en yüksek sıralamada. Bizden önce Arjantin’in olduğunu söylemek inan ki çok üzücü.
2 yıllık gösterge faiz bu hafta %27’nin üzerinde seyrediyor. Aralık ayında Londra’daki gecelik faiz oynaklığı sonrası fiyatlamaların en bozulduğu dönemdeyiz.
Kura baktığımızda, kısa vadeli grafik Mayıs fiyatlamasını gösteriyor. Bu ay kur %7’ye yakın yükseliş yaşadı ve fiyat bugün 15,90’a doğru ilerliyor.
Uzun vadeli görünüm ise çok kuvvetli olan trendin güçlendiğini gösteriyor. Biz kur, müdahaleler sonrası 13’lere indiğinde de 14,80’i izlediğimizi çok defa belirttik ve yetkililer bu direncin aşılmaması için son derece çaba gösterdiler. Bu ay ise fiyat 15,65 direncini test etti ve bugün bu seviye de aşıldı. Eğer haftalık kapanış 15,65 üzerinde olursa 17,15’e doğru hareket daha da hızlanabilir. Bu noktada piyasaların beklediği enflasyon ve Eurobonda dayalı bir uygulama gelirse nasıl ki KKM de olduğu gibi bu defa da kurda hızlı düşüş yaratılmak istenebilir. Fakat ne KKM ne de enflasyon hikâyeli uygulamaların daha fazla borçlanma yarattığı ve genelden alınan vergilerin birikimlilerin gelirini artırdığı gerçeği değişmeyecektir. Öte yandan enflasyona dayalı bir uygulama bankacılık karını azaltacağı için endekslerde düşüş yaratabilir.
Eylül itibarıyla alınan yanlış kararların yarattığı kur hareketi ve neticesindeki enflasyonun 2022’de Türkiye özelinde daha büyük bir sorun olacağına çok defa vurgu yaptık. Yani kurdaki yükseliş bir gecede müdahalelerle durdurulsa bile yansımalarını durdurmak hiç kolay olmuyor, görüyoruz. Bu noktada enflasyon öncü datalarından Tarım – ÜFE’nin %118 ile yeni rekor seviyeye çıkması ve sadece bir ayda %17’lik artış göstermesi %70’lik enflasyonun zirve olmayacağını maalesef ki %80’lere doru yükselişin devam edeceğini gösteriyor.
Enflasyon ve faiz makası açıldıkça dövizin yüksek kalacağını, TL’nin baskılanacağını, alım gücündeki düşüşün perakendeden imalâta tüm sektörü etkilemeye devam edeceğini hepimiz biliyoruz. Ve en kötüsü mevcut para politikasındaki ısrar sürdükçe, küresel risklere karşı önlemler alınmadıkça kurdaki yükselişler için seviye vermek de doğru olmayacaktır. Çünkü ekonomiden siyasete, jeopolitik durumlardan sosyal sorunlara kadar biriken birçok problem var, bu noktada bu Hazine Bakanı Nureddin Nebati’nin söylediğinin tam aksine hükümetin işidir. Nasıl ki enflasyon düştüğünde, büyüme oranı arttığında ya da iyi herhangi bir gelişmede hükümetin eserleri olarak bahsediliyorsa yolunda gitmeyen ve halkı zorlayan her sorun da yine hükümetin sorumluluğundadır.