Kur Savaşları ve Türk Lirası başlıklı yazımızın bugün 3.Bölümü ile sonuna geliyoruz. Bütünlük oluşturması açısından okuyucuların öncelikle ilk iki bölümü okumalarını tavsiye ederim.
TL’nin Konumu
Peki Türk Lirası bu dönem ve bu gelişmeler çerçevesinde nasıl bir performans sergiledi. 28/05/2012 tarihinde 1.8778 seviyesine kadar yükselen USD/TRY paritesinde o günden beri bir düşüş, yani TL lehine bir değerlenme göze çarpıyor.
USD/TRY paritesi 2012 yılını 1.7845 seviyesinden kapatırken, 04/02/2013 tarihinde 1.7410 seviyesine kadar çekildi. Son olarak ise 1.8000 seviyesinde seyrediyor.
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan 7 Şubat 2013 tarihinde düzenlenen 2012 ithalat değerlendirme toplantısında Türk Lirası’nın değeri ya da bu makalede geçen adıyla Türk Lirası’nın kur savaşlarındaki konumu ile ilgili bir açıklamada bulundu.
Çağlayan, “Ocak ayı reel efektif döviz kuru, 2 yıl aradan sonra yeniden 120'nin üzerine çıktı. Türk Lirası yeniden aşırı değerlenme bölgesine geldi. Aşırı değerli Türk Lirası, ihracattan çok ithalatımız açısından bir tehlike. Yerli sanayimizin belini büken bir tehdit. ABD, Çin, Japonya, Avro Bölgesi, Hindistan, Brezilya gibi birçok ülke paralarının değerlenmesini engellemek için adım atarken, biz Türk Lirasının değerlenmesini izlememeliyiz" açıklamasında bulundu.
Ayrıca 19 Şubat 2013 tarihinde TCBM tarafından açıklanan yeni faiz oranları ve zorunlu karşılıklarla ilgili yapılan düzenlemeler Wall Street Journal (WSJ) gazetesinin de ilgisini çekti ve konu ile ilgili bir makale yayınlandı.
WSJ 20 Şubat tarihinde kaleme aldığı yazısında Türk Lirasını mercek altına aldı ve Fitch'in yapmış olduğu not arttırımının TC Merkez Bankası’nın Liraya olan yaklaşımını değiştirdiğini ve değerli Lira'ya karşı duyulan kaygıların arttığı açıklamasında bulundu. Gazete Türk Lirasının hızla değer kazanmasının cari açığı büyütebileceği riskine dikkat çekti ve Merkez Bankası tarafından açıklanan gecelik faiz oranlarının düşürülmesi hamlesini, Liranın aşırı değerlenmesini önlemeye yönelik bir tedbir olarak yorumladı.
Kur Savaşlarında Son Durum
Geçtiğimiz haftasonu Moskova’da düzenlenen G-20 toplantısının da ana gündem maddesi kurların manipüle edilmesi ve kısa dönemli mali stratejiler olarak dikkat çekti. Bakanlar dolaylı olarak ta olsa Japonya'nın son dönemdeki Yen'i kasıtlı olarak zayıflatma çabalarını eleştirdi ve kurların rekabetçi fiyat yaratma amaçlı kullanılmamaları gerektiği yönünde uyarılarını dile getirdiler. G7 ülkeleri de kurların piyasalar tarafından belirlenmesi ve mali politikarın kurları hedef almamaları gerekliliğine dikkat çektiler.
Belki sadece bir tesadüftür, ancak bana bu toplantıdan sonra ortam biraz değişti gibi geliyor.
Örneğin Japonya’dan farklı yorumlar gelmeye başladı. Japonya Merkez Bankası (BoJ) Başkanı Masaaki Shirakawa, para biriminin manipüle edilmediği, kısa vadede tutarlı büyüme ve fiyat istikrarı sağlanması amacı ile para biriminin devalüe olmasının önlemeye çalışıldığı açıklamasında bulundu. Oysaki henüz birkaç hafta önce Başbakana yakın bir yetkili Japon Yeni'nin ABD Doları karşısında 95-100 aralığında işlem görmesi gerektiğini dile getirmişti.
Ayrıca Japonya Finans Bakanı Taro Aso, 19 Şubat Salı günü düzenlemiş olduğu basın toplantısında, hükümetin yabancı para rezervlerini yabancı tahvil alımı amacıyla kullanmak gibi bir planı olmadığı açıklamasında bulundu. Oysa ki hatırlayalım, Japonya hükümeti geçtiğimiz aylarda Euro'yu Japon Yeni karşısında desteklemek amacı ile Avrupa Birliği (AB) bonolarının satın alınabileceği duyurusunu yaparak belki de bir yerde Kur Savaşlarını tetikleyen kırmızı düğmeye basmıştı.
Aso ayrıca yapmış olduğu bir başka açıklamasında Yen’in Dolar karşısındaki değer kaybının hükümet tarafından beklenmediği açıklamasında bulundu. Aso, USD/JPY paritesinin 78-79 seviyelerinden 90 seviyesinin üzerine çıkmasının beklentileri dahilinde bir durum olmadığını ifade ederek piyasaları şaşırttı.
Bundan ayrı olarak geçtiğimiz hafta içerisinde Fed ve İngiltere Merkez Bankası (BoE) tarafından düzenlenen para politikaları toplantılarından çıkan, parasal genişleme ile ilgili kararlar para birimlerinin performansı açısından da üzerinde düşünmeye değer nitelikteydi.
FOMC (Federal Açık Piyasa Komitesi ) tarafından düzenlenen toplantıda QE3’ün (Parasal Genişleme 3) akibeti ciddi anlamda tartışıldı. Hedeflenen istihdam seviyelerinin yakalanması beklenmeden ipoteğe dayalı tahvil alımı programının çapının daraltılması, hatta tamamen durdurulması artık masa üzerinde ciddi bir seçenek.
BoE Para Politikaları Komitesi (MPC) ise İngiltere’nin parasal genişleme programının kapsamını değiştirmeyerek 375 milyar Pound seviyesinde tuttu ve 25 milyar pound arttırım teklifini kabul etmedi.
Bilindiği üzere teşvik programları ekonomik büyüme ve istihdam artışı gibi önemli sonuçları hedefler ancak yan etkisi olarak para birimleri genelde değer kaybeder. Ve bu programların yumuşatılması, tabiki bugünden yarına değil ancak orta vadede para birimlerinin yukarı yönde önünü açabilir.
Böylece Kur Savaşları ile ilgili makalemizin sonuna gelmiş olduk. Unutmayalım ki, ekonomi çok bilinmeyenli bir denklem ve dengeler oyunudur. Hedeflenen bir mali politikanın yan etkileri de mutlaka hesaba katılmalıdır. Kurların zayıflatılması prensibi ekonominin büyümesini hedefler ancak çok uzun süreli sürdürülebilir bir yöntem de değildir, aksi takdirde kendinizi enflasyon canavarı ile yüzyüze bulursunuz.
Saygılarımla, herkese iyi haftasonları
Sercan Karataş
finansalislemler Ekonomi Portalı Yayın Direktörü