Bugün yurt içinde iki önemli gelişme takip edildi. Biri dış ticaret açığı, diğeri ise KKM kararı.
Kasım ve Aralık 2021’de döviz kurlarında yaşanan rekor yükselişlerin ardından Kur Korumalı Mevduat adında bir uygulama başlatıldı. Amaç dövizdeki ateşi söndürmekti. Bunun için bankalarda döviz mevduatları olan kişiler bu meblağı TL’ye çevirip vadeli hesap açıkları taktirde bankalar, Merkez bankasının uyguladığı politika faizinden az olmayacak, 3 puan da üzerini aşmayacak oranda vadeli hesap açabileceklerdi. KKM’nin açıklandığı tarihte faiz oranı şöyleydi: Politika faizi %14, bankaların faiz üst sınırı %3, uygulanacak maksimum KKM faizi de %17.
Bugün nasıl bir karar alındı?
Bankalarda getirilen üst sınır kaldırıldı. Yani bankalar, KKM hesaplarına istedikleri oranda faiz verebilecekler, tek şart alt sınır oldu. Yani %8,5 olan politika faizin altında olmaması gerekiyor.
Bu ne anlama geliyor?
Bu karar aslında bir faiz artışıdır. Merkez Bankası bir yandan faiz indirimine devam ediyor, diğer yandan da bankalara uyguladığı üst sınırı kaldırıyor. Yani görünen taraftaki faizler indirilse de arka kapıdan faiz artışı yapılıyor.
KKM hesaplarında eğer vade sonunda kur fiyatı artmış olursa aradaki farkı Hazine ödüyor. 2022’de kurda yükseliş oldu ama öyle yüksek oynaklık halinde değil Merkez Bankasının kontrolünde bir artış gerçekleşti ve Hazine’nin KKM’ye ödediği kur farkı da 92,5 milyar TL oldu.
Bugünlerde döviz kurlarında hareketlenme var ve seçime doğru oynaklığın artması bekleniyor. Ancak yetkililer seçimden önce kurdaki yükselişe hakimiyet sağlayabilmek için üst limiti kaldırıp daha fazla yükümlülük altına girme kararı aldı.
Bu uygulamanın kazananı ve kaybedenleri kim?
Kazananlar elbette bankada mevduatı olanlar ve bankalar. Kaybedenler ise tüm halk. Çünkü bu uygulamada Hazine aslında elde ettiği vergilerle (dolaylı ya da doğrudan) kasasından ödeme yapıyor. Yani bir grup zengini tüm halk olarak daha da zengin ediyoruz bu uygulama ile.
Bugün dış ticaret rakamları açıklandı ve sonuçlar gerçekten çok can sıkıcı. Şubat 2022’de 7 milyar 980 milyon dolar olan dış ticaret açığı bir yılda %51 oranında artarak 12 milyar 79 milyon dolara çıktı. Neden? Çünkü rekorlar kırdığımız ihracat ithalatın çok altında kaldı. Şubat’ta ihracat, geçen yıla göre %6,4 azalarak 18 milyar 635 milyon dolara geriledi. İthalat ise aynı dönemde %10,1 artarak 30 milyar 714 milyon dolara yükseldi.
*Kaynak: TÜİK
Perşembenin gelişi Çarşambadan belli olur
Şubat ayı dış ticaret açığı gösteriyor ki cari açık da Şubat’ta yüksek olacak. Ocak’ta 9,8 milyar dolar ile rekor açık verilmişti ve açığın temel sebebi dış ticaret açığı olmuştu.
Oysa “üretim, yatırım, istihdam, ihracat ve cari fazla ile büyüme” diye belirtilen Türkiye Ekonomi Modeline göre rakamların daha farklı olması gerekmez mi? Bahsedilen modelde de Merkez Bankasının uyguladığını söylediği Liralaşma Stratejisinde de asla enflasyonu düşürme hedefi yok maalesef. Düşük faizle ve artan tüketimle büyüyen bir ekonomi hedefleniyor. Ancak çok defa söylediğimi yine söylemem gerekirse böylesi yüksek enflasyona sahip olan hiçbir ülkede enflasyonu düşürme çabası olmadan verimli bir ekonomi oluşturulamaz. Ne istikrar ne de sürdürülebilirlik mümkün değil.
Çözüm ne o zaman? Giderek fakirleşme ve gelir kaybı erozyonu yaratan enflasyonu göz ardı etmeyi bırakmalı. Ücret-enflasyon sarmalıyla daha zor hale gelen süreçte her pahasına büyümek yerine fiyat istikrarını sağlayabilecek kararlar alınmalı. Bu kararlar içinde elbette ki faiz artışı da var, ancak tek başına asla yeterli değil. Hem maliye hem de para politikasında birlikte hareket edilmesi gerekiyor. Buna da güven sağlayacak kadro ve uygulama olması şart. Aksi durumda her geçen gün daha yüksek maliyete ve toparlanması daha zorlaşacak bir sürece neden olacaktır.