Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası dün 2022 yılı faaliyet raporunu yayımladı. Raporda fiyat istikrarını sağlamak için gerekli politika araçlarının kullanıldığı belirtildi. Liralaşma Stratejisi olarak adlandırılan bu uygulama içinde fiyat istikrarını sağlayacak nasıl adımlar atıldığını anlamak mümkün değil. Raporu oyucunca sayfalarca açıklama görebiliriz, fakat bunların hiçbiri fiyat istikrarını sağlayacak bir adım değil. Aksine fiyat istikrarı ikinci ve daha da arka plana atılarak büyüme hedefli bir strateji uygulandı. Bakınız bunu raporun şu kısmında net görebiliyoruz.
“TCMB, 2022 yılı Ocak-Temmuz döneminde politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranını yüzde 14 düzeyinde sabit tutmuştur. Ağustos-Kasım döneminde küresel büyümeye yönelik belirsizliklerin ve jeopolitik risklerin arttığını değerlendiren TCMB, sanayi üretiminde yakalanan ivmenin ve istihdamdaki artış eğiliminin sürdürülmesi ile arz ve yatırım kapasitesindeki yapısal kazanımların sürekliliği açısından finansal koşulların destekleyici olmasının önemli olduğunu vurgulamış ve politika faizini toplamda 500 baz puan düşürerek yüzde 14’ten yüzde 9’a indirmiştir. 2022 yılı Aralık ayında ise küresel talebe ilişkin artan riskler dikkate alınarak mevcut politika faizinin yeterli düzeyde olduğu değerlendirilmiş ve politika faizi yüzde 9 düzeyinde sabit tutulmuştur.”
Ağustos ayında açıklanan Temmuz enflasyonu yani Merkez Bankasının faizi indirmeden hemen önceki güncel yıllık enflasyon oranı %79,60’tı. Faiz ise %14’tü.
Soruları şöyle soralım:
Biliyoruz faiz artırımı kesinlikle masada yoktu. Zaten Eylül 2021’de faiz indirim süreci başlamıştı. Peki, neden Ocak-Temmuz arasında faiz indirimleri devam etmedi? Eğer faiz düştükçe enflasyon da düşecek görüşü ile politikada asıl belirleyici olan düşünce aktörü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaklaşımı doğruyduysa neden ilk yarıda enflasyonun boynu, kolu ya da bacağı kırılmadı? Neden %80’lere kadar çıkarılmasına izin verildi?
Merkez Bankasının raporda yer alan açıklaması 2022’nin ikinci yarısından itibaren küresel ekonomideki, özellikle de Avrupa ekonomisindeki yavaşlamanın ticareti ve sanayi üretimini yavaşlatması nedeniyle ve buna bağlı istihdam sorunu yaratmaması için faiz indiriminin devam ettiğini gösteriyor.
Sürekli belirtilen yatırım, istihdam, cari fazla ile büyüme hedefinde enflasyon sıranın çok gerisinde yer aldığı için bahsedilen büyüme oranları ya da dolar bazında artan milli gelir rakamlarının vatandaşın kaybını kapatmadığı ortada.
TÜİK’in bugün açıkladığı açlık ve yoksulluk sınırı rakamları son derece ürkütücü. Ülkede 6 milyondan fazla asgari ücretli çalışan var ve TÜİK verilerine göre bu kesim 9.590 TL olan açlık sınırının altında yaşıyor. Yani sağlıklı beslenmek için gereken tutar dahi karşılanamıyor. Buna kira, fatura, ulaşım ve sağlık gibi diğer harcamalar da eklendiğinde 4 kişilik bir ailenin geçinebilmesi için gelirinin en az 31.240 TL olması gerekiyor.
TÜRK-İŞ verilerine göre açlık ve yoksulluk sınırının Eylül 2021 sonrası yani para politikasında enflasyondan vazgeçilip büyümeye odaklanılması sonrası ne hızda arttığına bakalım:
Eylül 2021
Yıllık enflasyon %19,58, açlık sınırı 3.049 TL, yoksulluk sınırı 9.931 TL.
Ocak 2022
Enflasyon %48,69, açlık sınırı 4.250 TL, yoksulluk sınırı 13.844 TL. Asgari ücret 4.253 TL olarak belirlendi.
Haziran 2022
Enflasyon %78,62, açlık sınırı 6.391 TL, yoksulluk sınırı 20.818 TL. Asgari ücret ara zam yapılarak 5.500 TL’ye çıkarıldı.
Ekim 2022
Enflasyon %85,51, açlık sınırı 7.425 TL, yoksulluk sınırı 24.185 TL.
Aralık 2022
Faiz %9, enflasyon %64,27, açlık sınırı 8.130 TL, yoksulluk sınırı 26.485 TL. 2023 yılı için asgari ücret 8.506 TL olarak belirlendi.
Mart 2023 itibarıyla açlık sınırı 9.590 TL, yoksulluk sınırı 31.240 TL, enflasyon %55,18, faiz %8,5.
Rakamlar enflasyonun faizle söylendiği gibi doğru orantılı olmadığını, Merkez Bankasının enflasyonu düşürmek için sıkı bir politika izlemediğini ya da izlendiği yönündeki açıklamaya rağmen başarılı olmadığını, alım gücünün giderek düştüğünü ve ücret-enflasyon sarmalının giderek büyüdüğünü gösteriyor. Faiz indirimi ise söylendiği gibi her şirketin kullanıma uygun hale gelmemekle beraber ulaşabilenin faydalanıp onların büyümesini destekleyen bir araç olarak kullanıldı. Hatırlarsanız sanayi odasının kredilere erişim sorunu yüksek sesle dile getirildiğinde Kavcıoğlu’ndan da aynı sertlikte yanıt gelmişti.
2022 küresel enflasyonun zirve yaptığı bir yıl oldu. 2023’ün ilk çeyreğinde ise enflasyon henüz düşüş eğilimini sinyali vermiyor. Buna ekonomilerdeki yavaşlama da eklendiği için yılın en iyi ihtimalle üçüncü çeyreğe kadar zorlu geçmesi bekleniyor. Yurt içinde ise yıllık enflasyon oranı baz etkisiyle gerilese de aylık fiyat artışları oldukça yüksek, Temmuz’da asgari ücrete ara zam yapılacak. Zaten hem Ocak ayında hem de bu ay yapılan diğer zamlar enflasyonu tetikliyor. Temmuz’daki zamla ve alınamayan önlemler nedeniyle enflasyonun yıl sonunda %20’li seviyelere gerilemesi (Hükümet ve Merkez Bankasının yıl sonu tahmini %22,3) hiç mümkün görünmüyor.
Fiyatlardaki artışın hız kesmediği, alım gününün giderek düştüğü ve borçlanma oranının da bu nedenle giderek arttığı bir ekonomide fiyat istikrarı nasıl sağlanmış oluyor? Bunun için ne yapılıyor? Ya da mevcut politikaları uygulayanların gözünde fiyat istikrarı ne anlama geliyor?..