Türkiye ekonomisi ile ilgili yorumlara başlamadan önce küresel ekonomiye değinmenin faydalı olacağını düşünüyorum. Geçtiğimiz süreçte Avustralya’da G20 zirvesi toplandı. Yapılan toplantıda ise finansal risklerin ve küresel ekonomideki yavaşlamanın devam ettiğine vurgu yapılırken, jeopolitik risklerinde dünya ekonomisi için oluşan kaygıları artırdığına dikkat çekildi. Küresel ekonominin büyük güçlerinden gelen büyüme rakamları da aslında kaygıların doğru olduğunu gösteriyor. Euro Bölgesinde açıklanan üçüncü çeyrek büyüme oranının beklentileri yüzde 0,1 aşması bölgede işlerin henüz rayına girmediğini gösteriyor. Ayrıca dünyanın ikinci büyük ekonomisi olan Çin’de büyüme oranının yüzde 7,3 ile 2009 yılından bu yana en yavaş büyümesi göstermesi, dünyanın ikinci büyük ekonomisi olan Japonya ekonomisinin yıllık bazda yüzde 1,6 daralma ile resesyon sürecine girmesi kaygıları artırıyor.
Avrupa Merkez Bankası’nın geçtiğimiz süreçte ilk olarak faiz indirimine gitmesiyle başlayan fakat istenilen sonucun alınamaması ile varlık alım programını devreye sokulması ise bölgede henüz enflasyonu canlandırmadı. Son açıklanan üretici fiyat endeksinin beklentilerin aksine düşüş göstermesi tedirginliği artırırken, enerji ürünlerindeki yüzde 0,9’luk düşüş bölgede enflasyonunu olumsuz yönde etkiliyor. ABD’de ise büyüme oranlarında diğer büyük ekonomilere göre ayrıştı. Ülkede açıklanan üçüncü çeyrek büyüme oranının yıllık bazda yüzde 3,9 ile beklentileri aştı. Buraya kadar herhangi bir sorun yok. Fakat ABD’de istihdam verileri genel itibariyle istikrar sağlarken, FED’in faiz artırımı için odaklandığı enflasyon rakamları son dönemde düşüş gösteren enerji ve akaryakıt fiyatlarından olumsuz yönde etkileniyor. Ülkede son açıklanan Eylül ayı ticaret dengesinin 43,03 milyar dolar ile bir önceki dönemi geride bıraktı. Ayrıca ihracatın petrol fiyatlarındaki gerilemenin etkisinde kalarak yüzde 1,5 düşüşle 195,59 milyar dolara inmesi ve ithalatın 283,62 milyar dolar ile hemen hemen bir önceki dönemle aynı açıklanması dikkatleri çekti.
Yurtiçinde ise durum biraz karmaşık. TÜİK verilerine göre Ekim ayı dış ticaret açığı yüzde 15,8 azalarak 6,252 milyon dolara geriledi. Türkiye’de Ekim ayı ihracat rakamı yüzde 7,3 artış ile 12 milyar 933 milyon dolara yükselirken, ithalat yüzde 1,5 azaldı ve 19,158 milyon dolara geriledi. İhracatın ithalatı karşılama oranı ise geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 61,9’dan yüzde 67,4’e yükseldi. Açıklanan verileri incelediğimizde aslında hoş bir görüntü varmış gibi düşünülebilir. Fakat daha dikkatli incelediğimizde durum biraz karmaşık duruyor. Zira Türkiye’nin yaptığı ithalat ile büyüdüğü düşünülecek olursa ithalatın düşmesine karşın ithalat edilen ürünlerin yurtiçinde ikame edilememesi ülkenin büyüme oranlarına olumsuz etkileyebilir.
Geçtiğimiz sene Haziran-Ağustos döneminde işsizlik yüzde 9,0 seviyesindeyken, bu sene işsizlik oranının uzun bir aradan sonra tekrar çift haneli rakamlara yükselmesi, yüksek faiz oranlarının reel kesimin kredi kullanmasını ve sermaye yatırımını engellemesi, büyüme oranlarına büyük katkısı olan inşaat sektörünün yüksek kredi faiz oranları nedeniyle düşüş gösterme ihtimali hükümetin merkez bankasına yaptığı faiz indirim baskısını artırabilir.
TCMB’nin faiz indirimine gitmesindeki en büyük engel ise FED’in faiz artırım ihtimali. Ekim ayında tahvil alım programını sonlandıran FED henüz faiz artımı için kullanmış olduğu kayda değer süre söylemini bozmuş değil. Fakat FED Başkanı Yellen’nın daha önceki konuşmalarında sonlanan tahvil alım programından sonra faiz arıtımı için en az altı ay beklenmesi gerektiğini belirtmesi faiz artırımı için 2015 ikinci çeyreğini işaret ediyor. FOMC üyelerinin petrol fiyatlarındaki gevşemeden dolayı düşüş gösteren enflasyon rakamlarına karşın faiz arıtımı için çok fazla beklenmemesi gerektiğini belirtmesi ise piyasaların faiz artırımına hazırlanması gerektiğini gösteriyor. Yurtiçinde ise 2015 yılında yapılacak genel seçim iç siyasi gerginliğin artmasına neden olacak. Bu gelişmeleri topladığımızda ise 2015 yılında TL’de değer kaybının yaşanmasına neden olacak.
TCMB’nin FED’in önümüzdeki süreçte faiz artırımına ve sıkı para politikasına geçecek olması, gelecek senenin seçim yılı olması nedeniyle önümüzdeki hafta yapılacak PPK toplantısında faiz indirimine gideceğini düşünmüyorum. Fakat bankaların nakit ihtiyaçlarını karşılamak için faiz koridorunun üst bandı olan marjinal fonlama oranında indirme gidebilir.
IşıkFX Araştırma Departmanı