Geride bıraktığımız yıldan miras olarak kalan kriz Euro Bölgesi’ndeki kriz oldu. Halihazırda ekonomistlerin üzerine en çok kafa ve çene yorduğu kıtanın ekonomik görünümü, bankaların hazırlaıdıkları araştırma raporlarına bakıldığında da pek parlak gözükmüyor. Fitch Ratings raporunda, artan mali kesinti önlemlerine ve bozularak daha sıkı kredi koşulları oluşturan finansal piyasa şartlarına bağlı olarak bölgede çok düşük bir büyüme oranı bekliyor. Citi'de düşük büyüme beklentisini sürdürmekte, üstelik ECB’nin faizleri %0,5 düzeyine indireceğini öngörmesine rağmen.
Diğer bir sorun da birliğin ortak para birimi Euro ile ilgili. İtalyan bankası Unicredit’ten yapılan açıklama gerektiğinden Euro’dan çıkılabileceği yönündeydi. Aynı soru IMF Başkanı Lagarde‘a sorulduğunda ise yanıt “Sanmıyorum” oldu. Dünya ekonomisinin ciddi büyüklükte bir bölümünün kullandığı para biriminin belirsiz geleceği ise felaket senaryoları yazdırmaya devam ettirecek gibi.
Temel iktisat teorisinde ülkelerin para birimleri arasındaki fark uygulanan faiz oranları arasındaki farka eşit olmalıdır. Bu hususta Avrupa örneğine baktığımızda bulgular temel iktisat teorileriyle pek tabii ki örtüşmemekte. Yunanistan ve Almanya çok farklı faiz oranlarından borçlanmalarına rağmen aynı para birimini kullanıyorlar. İşin gerçeği şu ki, ülkelerin arasında borçlanma faizlerinde bu kadar büyük spreadlerin oluşması tamamen ülkelerin aynı para birimlerine kullanmalarına bağlı. Normal şartlarda kendi para birimini devalüe etme zorunluluğu içerisine düşmüş Yunanistan, Portekiz gibi ülkelerde faiz oranlarına yüklenildiğini görüyoruz. Aşağıda Nomura tarafından hazırlanmış grafikte ülkelerin şu anki şartlar ile kendi para birimlerinin değerlerinde olması gereken değişimler gösterilmiş.
Faizlerden bahsetmişken bu hafta İtalya ve İspanya’nın yapacağı tahvil ihalelerinin ekonomi gündeminin en önemli maddesi olduğunu da sözlerimize ekleyelim. Geride bıraktığımız yıl boyunca ciddi kaygılar ve beklentiler eşliğinde izlenen verileri sunan bu ihaleler bu yılda da önemini koruyor.
Seçimlerin etkisi ve Keynesyen bir anlayışla borç tavanlarının aşılarak kamu destekli bir ekonomik kurtarma paketi uygulayan ABD’de kriz senaryoları gazetelerde edindikleri yerleri kaybetmişken bütün dünyanın gözü Avrupa’nın üzerinde. Hemen hemen her hafta yapılan “Merkozy görüşmeleri” (Alman Şansölyesi Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin isimlerinden türetildi) ve AB Liderleri Zirveleri şu ana kadar beklenen sonuçları yaratamadı. Para birliğinde yaşanacak kopuşun siyasi birlikte de çözülmeye neden olacağı yorumları da radikal çözüm arayışında zihinlere vurulmuş bir pranga etkisi yaratıyor ancak gün geçtikçe ve bir şeyler değişmekte siyasi açıdan da birliğin geleceği dibinde ışık görünmeyen bir tünelin daha da derinlerine iniyor.