TÜİK bugün Aralık ayı enflasyonunu açıkladı, fakat açıklanan enflasyon oranı diğer kurum ve kuruluşların oranlarının çok altında.
İstanbul Ticaret Odası (İTO), İstanbul’da enflasyonun son ayda %2,94 oranında arttığını açıkladı. Yıl sonu enflasyonu ise baz etkisiyle 12,5 puan geriledi ve %92,97 oldu.
Türk-İş’in verilerine göre son ayda gıda enflasyonu %4,4 oranında artış gösterdi.
ENAG verilerine göre enflasyon Aralık’ta %5,18 arttı. Yıllık enflasyon baz etkisiyle %170’ten %137’ye geriledi.
TÜİK verilerine göre ise yıllık enflasyon %84’ten %64’e düştü.
Hatırlayalım, 2021 Kasım ve Aralık aylarında döviz rekor oranda yükseliş yaşadığı için aylık enflasyon Aralık’ta %13 ve Ocak’ta %11’lik yükseliş kaydetmişti. Şimdi baz etkisiyle yıllık bazda gerileyen enflasyonun Ocak’ta da aynı etkiyle bir miktar daha düşmesi bekleniyor.
Araştırmalar arasında bu denli yüksek sapmaların olması, özellikle TÜİK’in aylık %1,18’lik bir artış hesaplaması oldukça tepki topladı. Burada amaç asla eleştirmek adına bir yaklaşım değil, sadece şunu sormak isterim sizlere değerli okuyucu; son bir ayda temel ihtiyaç harcamalarınızda artış olmadı mı? Olduysa açıklanan oran kadar düşük mü oldu?
Gelelim asıl soruna, enflasyonun tek haneden %20’lere yaklaştığı dönemi hatırlayalım; 2022’deki gibi küresel bir kriz henüz söz konusu değildi. O günlerde enflasyonu yükselten temel sebep ekonomi ile siyasi kanat arasında yaşananlardı. Görevden almalar, istifalar, politikalara baskı yapılması ve kısa süre içinde değişen politikalar gibi gelişmeler TL’de değer kaybına neden oldu.
Dünyada enflasyon sorunu kendini göstermeye başladığı dönemde ise biz, akıl almaz bir şekilde para politikasını değiştirdik ve Eylül 2021 sonrası ne kur ne enflasyon durmaz oldu. 2022’de ise enflasyondaki ataklara rağmen para politikası önlemleri alınmadı. Merkez Bankası asıl hedef olarak kura odaklandı, yani kontrollü bir yükseliş sağladı. Enflasyon %85’e çıktı. Şimdi ise %85’ten %64’e inen enflasyonu başarı olarak nasıl görebiliriz!
2022’de ücretlere yapılan zammın bir lütuf değil de enflasyon farkı olduğunu biliyoruz. Yani yüksek oranlı zam yapılması hayat pahalılığının da aynı oranda kendini gösterdiği gerçeğidir. Bu noktada “Şu kadar zam yaptık” demenin bir sosyal devlet yaklaşımı olduğunu söyleyemeyiz. Daha kötüsü küresel ekonominin yavaşlaması, özellikle en büyük ticaret ortağımız olan Avrupa’da yılın ilk çeyreğinde ciddi bir durgunluğun beklenmesi, istihdam yavaşlama durumu gibi tüm bu risklere rağmen para basılmaya ve gevşek para politikasına devam edilmesi enflasyonu nasıl düşürebilir?
Merkez Bankası şu anda yılın ilk yarısına yani seçime kadar hedef belirlemiş durumda. Bankalara gönderilen talimatlar ve alınan tedbirlerle bir yandan sektörde çarkların dönmesi için kredi kullandırılması, diğer taraftan da TL’nin payının artırılması hedefleniyor. Ve gelecek günlerde Merkez Bankasının daha başka önlemler de açıklanması bekleniyor. Ancak bu hamleler kulislerde sermaye kontrolü olarak konuşulmaya başlandı. Yani yatırımcı için güven problemi daha ciddi boyutlara çıkarsa yatırım daha da zorlaşabilir.
Öte yandan enflasyon karşısında dövizdeki seviyelerin de düşük olduğunu belirten ihracatçı kazanamamaktan şikayetçi ve sesler giderek yükseliyor. Ama yetkililerin tavrı net! “Döviz enflasyonu yükselteceği için (seçim öncesi) bunu yapamayız.”
Bir yandan enflasyonu düşürecek ekonomik adımları atmazken diğer yandan ücret artışının hemen ardından artan fiyatları sadece idari cezalarla dizginleyemezsiniz.