“Negatif ayrışma”…
Son yıllarda Türk lirası varlıklar için bu ifade defalarca kullanıldı, çünkü son yıllarda TL, çok büyük oranda yurt içi gelişmeler nedeniyle tarihi düşük seviyelere geriledi. Öyle ki küresel olumlu havadaki en ufak bir bozulmada TL, diğer gelişen ülke paralarına oranla çok fazla tepki verdi ki bu da bir diğer ifade olan “kırılgan”lığının artmasından kaynaklandı/kaynaklanıyor.
Para biriminde değer kaybına neden olan faktörlerde olumlu bir gelişme ve gerçek bir çözüm sağlanamamasına yeni sorunlar da eklenince kayıp da haliyle devam ediyor.
Ana başlıklarda baktığımızda;
Hiç şüphe yok ki Merkez Bankasına dair seslerin yükselmeye başlaması TL varlıklardaki düşüşü hızlandıran en önemli sorunlardan biri. Bundan önceki dönemlerde Merkez Bankası siyasi arenada bugünkü gibi konuşulmazken, ekseriyetle politikalarda belirleyici olma isteği ve sistemin verdiği yetkiden dolayı karar alma noktasındaki güç, bağımsızlık algısını zedeledi ve bugüne gelindi.
Siyasi-jeopolitik sorunlarda ise bugün geldiğimiz son nokta herkesin malumu.
Ekonomik tarafta şeffaflık ilkesine karşın açıklamaların piyasaları tatmin etmemesi ise kaygıların ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor.
TCMB Başkanı Kavcıoğlu’nun ortak canlı yayındaki açıklamalarında önemli birkaç başlık vardı, bunlar:
Gündemdeki 128 milyar dolar konusunda varlık ve yükümlülüğün yer değiştirdiğine dair ifadesi ki bu noktada başkanın nasıl anlaşılacağına dair daha doğru ifade kullanması gerekirdi, çünkü bu ifade direkt borç algısına neden oldu. Bir diğer ifadesi ise rezervleri açıklama evresinde başkanlık krizi, kur krizi gibi ifadeler kullanması, bu da o dönemlere dair değerlendirmesini gösteriyor. Önemli olan bir diğer nokta ise piyasalarda başkan değişiminin para politikasında değişiklik anlamına gelen endişelerine karşın şahin diyeceğimiz ifadeleri kullanmayı tercih etmemesi oldu. Diğer yetkililerden TCMB Başkanına kadar yapılan açıklamalar piyasalarda rezervlere dair endişeleri kapatamadı. Bu başlık altındaki TL olumsuz fiyatlama devam ederken ABD ile siyasi gerginlik arttı ve iki ülke arasındaki ilişkilerin daha da gerileceği kaygısı haliyle TL’yi baskılamaya devam ediyor.
Aşağıda yer alan iki grafikte kısa vadede para politikasındaki değişimin fiyatlamaya etkisi ve uzun vade görünümü yer alıyor. Uzun vadede kurdaki yükselişin büyük kısmı TL’deki kayıptan kaynaklanıyor ve bu kayıp içine 2013 itibarıyla yaşanan tüm gelişmeleri koyabiliriz. Para politikası tarafından baktığımızda keskin bozulmanın merkeze olan eleştirilerin artması ve ardından görevden alma yetkisinin kullanılmasıyla başladığını görüyoruz. Uygulanan para politikaları amacına ulaşmadan yıl içinde değişkenlik gösterdi, enflasyon başta olmak üzere göstergelerdeki bozulmayla bu süreç itibarıyla kur-enflasyon-faiz sarmalı hep devam etti.
Kısa vadede geldiğimiz yere bakalım:
Görünümün gerektirdiği para politikasının uygulanmaya başlamasıyla TL, dip seviyeden bir miktar toparladı ve küresel durum da bunu destekleyen bir süreçteyken en yüksek seviyede olan risk fiyatlamasında düşüş başladı. Sonra… sonrası hepimizin malumu.
Dolar kuru rekor seviye yakınında işlem görürken euro ve sterlin kuru ise rekor tazeledi. Hazırda yüksek olan enflasyonun bu yükselişten alacağı pay büyük ve %20’ye yaklaşan bir enflasyona doğru ilerliyoruz ve tüm bu süreci pandemi döneminde yaşıyoruz. Kur belki yeni bir seviye görmeyecek hatta gerileyecek ancak bu volatilitenin faturası bize fiyat artışı olarak yansımaya devam edecek.
Şimdi uzun zamandır biriken sorunların yarattığı etkiyi artık daha fazla hissediyoruz ve yarın nasıl bir karar alınır, ne yapılır soruları da giderek artmışken kur üzerinden de rakamsal bir yaklaşımda bulunmak ne derece doğru olur? Bu noktada sadece belirli indikatörlerin geçmiş harekete dayalı tahminini verebiliriz ki bu tahminlerin de yüksek volatilitede geçersiz olduğunu defalarca gördük.