Dünya Bankası’nın bugün Ankara’da açıklanan Türkiye Düzenli Ekonomi Notu’na(Temmuz) göre iç tüketimdeki artışa rağmen, büyüme hız kaybeden stok artışı sebebiyle birinci çeyrekte yavaşladı. Türkiye ekonomisi 2015 yılının tamamında yüzde 4 büyüdükten sonra, ilk çeyrekte yavaşlayarak geçen yılın son çeyreğinden bu yılın ilk çeyreğine mevsim etkisinden arındılmış rakamlarla yüzde 3,3 büyüdü (yıllıklandırılmış olarak). Önceki çeyrekte büyümeyi sürükleyen stok artışı, birinci çeyrekte önemli oranda yavaşladı ve büyüme rakamını aşağıya çekti. Kamu yatırımları belirli ölçüde azalarak cari harcamalardaki artışı dengelerken, özel yatırımlarda da azalma kaydedildi. İstikrarlı kur ve güçlenen iç tüketim sebebiyle ithalatın ihracattan daha hızlı artması sonucunda, net ihracat büyümeye olumsuz katkı yaptı. Öte yandan, önceki çeyrekte yaşanan daralmanın ardından ihracat birinci çeyrekte toparlanma işaretleri gösterdi ve büyümeye olumlu katkıda bulundu. Diğer taraftan, asgari ücretteki yüzde 30’luk artış, tüketici kredilerindeki toparlanma ve gıda fiyatlarındaki düşüş sayesinde özel tüketim güçlenirken, kamu harcamaları seçim vaatleri sayesinde önemli ölçüde artış kaydetti.
Dünya Bankası Ekonomik Notuna göre gıda enflasyonundaki düşüşün etkisiyle, enflasyon son aylarda önemli ölçüde geriledi. 12 aylık manşet enflasyon, Ocak 2016’da zirveye ulaştıktan sonra 1,9 puan düşerek Haziran ayında yüzde 7,6 olarak gerçekleşti. İyi hava koşulları sayesinde güçlenen tarım üretimi ve Rusya’nın tarım ürünlerine uyguladığı yaptırımlar, 12 aylık gıda enflasyonunun yüzde 6,3’e gerilemesini sağladı ve manşet enflasyonu 1,2 puan düşürdü. Çekirdek (gıda ve enerji hariç) enflasyon halen manşet enflasyondan yüksek olmasına rağmen, istikrarlı Lira enflasyonist baskıların hafifletilmesine yardımcı oldu.
Notta ayrıca petrol fiyatlarının sürüklediği dış dengelenmenin sona erdiği belirtiliyor. Düşük petrol fiyatları sayesinde enerji aaçığında sağlanan 12,4 milyar $’lık azalma sayesinde, 12 aylık altın hariç cari açık Temmuz 2015 ile Nisan 2016 arasında 13,3 milyar $ azalarak 29,9 milyar $’a (veya GSYH’nin yüzde 4,2’sine) geriledi. Bununla birlikte, 12 aylık altın ve enerji hariç cari açık söz konusu dönemde çok fazla bir değişiklik göstermedi. 2016 yılının ilk dört ayında, mevsim etkisinden arındırılmış rakamlar bu eğilimde bir tersine dönüşe işaret ediyor. Pozitif bir gelişme olarak, Aralık 2015’te uygulamaya konulan yaptırımlar sonrasında Rusya’ya yapılan ticari mal ihracatı serbest düşüşe geçmiş olmasına rağmen, AB ve MENA piyasalarına ihracatın güçlenmesi sebebiyle altın ve enerji hariç ihracat artış kaydetti. Diğer taraftan, güçlenen iç talep sonucunda altın ve enerji hariç ithalat, ihracattan daha hızlı bir şekilde toparlandı ve 3 aylık çekirdek ticaret açığında bozulmaya yol açttı. Rusya’nın uyguladığı yaptırımlar ve güvenlik ile ilgili endişeler sebebiyle yaşanan turizmdeki çöküş, olumuz ticaret gelişmelerinni daha da kötüleştirdi. Ek olarak, küresel petrol fiyatlarının yeniden yükselmeye başlaması yılın ikinci yarısında enerji açığındaki düşüşü yavaşlatacak ve sonunda tersine çevirecektir.
Uygun enflasyon ortamı karşısında, Merkez Bankası para politikasını gevşetti. Gıda fiyatları sayesinde hızla düşen enflasyon ve portföy girişlerindeki toparlanma, Merkez Bankası’nın faiz oranlarını düşürmesi için elverişli bir ortam yarattı. Merkez Bankası Mart ile Haziran ayları arasında gecelik borç verme oranını 175 baz puan düşürerek yüzde 9’a indirirken, 1 haftalık repo ve gecelik borçlanma oranlarını değiştirmedi. Merkez Bankası finansmanının ortalama maliyetindeki düşüş, tüketici kredilerinde 70 baz puanlık ve ticari kredi oranlarında 100 baz puanlık bir azalma olarak bankaların kredi faiz oranlarına yansıdı.
Temel mali göstergeler iyileşti ancak altta yatan mali dinamikler hakkında endişeler mevcut. Ocak – Mayıs döneminde merkezi yönetim bütçe fazlası 9 milyar TL olarak gerçekleşdi ve bir yıl önceki 2,4 milyar TL’lik açık tersine çevrildi. Bununla birlikte, iyileşen temel göstergeler, kötüleşen mali dinamikleri yansıtmamaktadır. Harcamalar tarafında, kamu yatırımları ve faiz giderlerindeki önemli azalma, cari transferlerdeki ve ücret faturasındaki önemli artışı dengelemenin de ötesinde geçti. Gelir tarafında, vergi dışı gelirlerdeki artış, vergi gelirleri artışındaki yavaşlamadan daha hızlı oldu ve gelir performansında bir iyileşme sağladı. Dolayısıyla, münferit faktörler şu ana kadar ortaya çıkan gelişmeleri maskeledi, ancak hem gelir hem harcama tarafı üzerinde ortaya çıkan baskıların uzun vadeli mali zorluklar yaratması olasıdır.
Notta, Banka’nın 2016 için yüzde 3,5’lik büyüme projeksiyonu korunuyor. Nisan 2016’da yayınlanan TREN sayısında açıklanan baz senaryoya uygun olarak, büyüme birinci çeyrekte yavaşladı ve ikinci çeyreğe ilişkin ilk göstergeler de yavaşlamanın sürdüğüne işaret ediyor. Yılın geri kalanında, özel tüketimin ivmesini koruması ve büyümenin ana sürükleyyicisi olmaya devam etmesi bekleniyor. Liranın bu yıl istikrarlı bir seyir izlemesi kaydıyla, Lira önemli ölçüde değer kaybederken değer kazanan döviz mevduatları sebebiyle, 2015 yılında özel tüketimi destekleyen refah etkisinin bu yıl tekrar yaşanması muhtemel görünmemektedir. Benzer şekilde, 2015 yılında düşük petrol fiyatlarının sağladığı gelir etkisinin de tekrar yaşanması beklenmemektedir. Bununla birlikte, asgari ücretteki yüzde 30’luk artış sonucunda güçlenen reel ücret artışı, tüketici kredilerindeki toparlanma ve düşen gıda enflasyonu, azalan refah ve gelir etkilerini telafi edecektir. Birinci çeyrekte görüldüğü gibi, kamu harcamaları büyümeye önemli ölçüde katkıda bulunmaya devam edecektir. Özel yatırımlar yılın geri kalan bölümünde belirli ölçüde toparlanacaktır, ancak 2016 yılının tamamında büyümeye katkısı marjinal düzeyde kalacaktır. Güçlü iç tüketim ve istikrarlı Lira ithalatı desteklemeye devam ederken, ihracat pazarlarındaki sorunlar 2016 yılında ihracat artışını sınırrlayacaktır.
Olumlu enflasyon rakamlarına rağmen, enflasyonun 2016’nın ikinci yarısında artması bekleniyor. Manşet enflasyon, son aylarda hızlı bir şekilde geriledi ve çekirdek enflasyonun da önümüzdeki birkaç ay düşmesi bekleniyor. Bununla birlikte, ekonomide enflasyonist baskılar oluşuyor ve bunlar yılın sonlarına doğru daha görünür hale gelecektir. Asgari ücretteki yüzde 30’luk artış daha şimdiden tüm sektörlerde ücret artışına yol açmaya başladı. Şirketlerin artan işgücü maliyetlerini, fiyatlara yansıtmaları beklenmektedir, ancak bunun ne zaman ve hangi boyutlarda olacağı belli değildir ve piyasa güçlerine bağlı olacaktır. Öte yandan, güçlenen ücret artışı tüketici kredilerindeki toparlanma ile birlikte özel tüketimi desteklemekte ve talep kanalı yoluyla fiyatlar üzerinde baskı yaratmaktadır. Ek olarak, son birkaç yılda gıda fiyatları dalgalı bir seyir izledi ve hava koşullarının kötüleşmesi halinde gıda fiyatlarında yeniden artış yaşanması mümkündür. Bu baskılar henüz görünür olmaamakla birlikte, fiyat istikrarı yönündeki kararlılığı yeniden teyit etmek için daha ihtiyatlı bir para politikası gerekmektedir.
Türkiye Düzenli Ekonomi Notu’na ek olarak yayınlanan Odak Notu ise ” Türkiye’de Verimlilik Dinamikleri ” üzerine. Nota göre özel sektör yatırımlarının ve verimlilik artışının durgunlaşması sebebiyle, Türkiye’nin ekonomik büyümesi 2011 yılından bu yana yavaşladı. Bu durum, toplam faktör verimliliği (TFV) artışının, GSYH artışına ciddi katkıda bulunduğu geçmiş on yıllık dönem ile keskin bir tezat oluşturmaktadır. Dolayısıyla, verimlilik dinamikleri, büyümedeki yavaşlamanın sebeplerini ve bunu tersine çevirmenin yollarını araştıran araştırmacılar ve politika yapıcılar tarafından dikkate alınmalıdır.
Bu odak notu, 2003-2014 döneminde verimlilik dinamiklerini incelemek amacıyla, imalat sektöründen toplanan firma verilerden elde edilen kanıtları kullanmaktadır. Yapılan analiz aşağıdaki tespitleri ortaya koymaktadır:
” Mevcut firmaların yaşadığı verimlilik kaybı vee daha az verimli firmaların piyasaya giriş yapması, TFV artışını 2011 sonrasında negatife çevirdi.
” 2008-09 küresel finansal ve ekonomik krizi sonrasında reform momentumunun yavaşlaması ve 2012 sonrasında kurumların kalitesinde ve iş ortamında yaşanan bozulma, negatif TFV artışını açıklamaya yardımcı olmaktadır.
” Piyasaların daha iyi işlemesine ve firmalar arasında daha fazla dinamizm yaratılmasına yardımcı olacak şekilde tasarlanan önlemler, TFV artışının yeniden başlamasına yardımcı olabilir.
Dünya Bankası’nın Türkiye’deki çalışmaları 2012-2016 dönemini kapsayan ortak Ülke İşbirliği Stratejisine (CPS) dayanmaktadır. CPS, beş yıllık dönemde sağlanması öngörülen 6,45 milyar dolarlık finansman, politika analizleri ve danışmanlık hizmetleri yoluyla Türkiye’nin yüksek gelirli ülke statüsüne geçişini desteklemeyi amaçlamaktadır. CPS’in başlıca amaçları arasında rekabet gücünün ve istihdamın arttırılması, eşitliğin ve kamu hizmetlerinin iyileştirilmesi ve sürdürülebilir kalkınmanın derrinleştirilmesi yer almaktadır. Dünya Bankası’nın Türkiye ile olan işbirliği daha geniş bir uluslararası kitle ile bilgi ve deneyim paylaşımını da kapsayacak şekilde gelişmektedir.