Genel olarak beklendiği gibi Fed, Çarşamba günü sona eren iki günlük toplantılarının ardından, yeni politika tedbirleri almaktan geri durdu. Bununla birlikte Fed, piyasa katılımcılarının beklentilerinin ötesinde ılımlı bir tavır sergiledi.
Fed, daha iyiye giden ekonomik gelişmelerin -Mayıs ayında dip seviyesini görmesinin ardından güçlenen istihdam piyasası da dahil- zayıf uluslararası görünüme ilişkin engellerle karşı karşıya olmaya devam etmesi nedeniyle faizlerde artırıma gidilmesine ihtiyaç duymadı. Yetkililer, ekonomik görünüme ilişkin yakın dönemdeki risklerin azaldığını belirtti. Bu açıklama piyasa beklentisinden önemli ölçüde daha güçlüydü. İlginç bir şekilde, bu yorum (belki de henüz) daha önce öngördüğüm gibi kısa vadeli piyasa faizlerinin artmasına neden olmadı.
Bu ifadede açık olmayan şey -birkaç haftaya toplantı tutanakları açıklandığında netlik kazanabilir- Fed’in önemli kararlar -görece iyi durumda olan yerli ekonomi ve uluslararası zayıflığın kıyaslanması veya kısa vadeli finansal volatilitenin baskılanması ve gelecekteki finansal istikrarsızlık arasındaki değiş tokuş gibi- verirken dikkate aldığı belirli unsurların çeşitliliği.
Durum böyle önemli seçimlere ilişkin kararlar vermeye geldiğinde, Fed’in yüzünü sistematik önem taşıyan merkez bankalarına döndüğünü düşünüyorum. Önemli merkez bankalarının hiçbiri teşvik beklentilerinin arttığı Japonya Merkez Bankası (BOJ) kadar zor bir durumda değil.
BOJ bu yıl iki ayrı olayda,piyasaların politika kararlarına -merkez bankası faizlerin sıfırın altına çektiğinde yeni önemli oranda güçlendirmek gibi- beklenmedik ve ters bir şekilde tepki verdiğini gördü. Bu kez ise BOJ, hükümetin mali teşvik ve yapısal reformlar konusunda ısrarcı olması nedeniyle politika beklentilerine ilişkin bir miktar daha güvenli hissediyor.
Fed olsun, BOJ ya da diğer önemli merkez bankaları olsun kilit mesele hep aynı.
Küresel mali krizin yaklaşık sekiz yıl ardından dünya, merkez bankalarına güçlü büyüme ve finansal istikrar konusunda hala fazla bağlı. Bu durum ne kadar uzun sürerse, istenen sonuçların alınması da bir o kadar düşük ihtimal olacaktır. Aynı zamanda merkez bankalarının kredibidlitesine ve politika bağımsızlığına ilişkin riskler artacaktır. Üstüne, istenmeyen zararların ve amaçlanmayan sonuçların ölçeği büyüyecektir.