Deutsche Bank’tan TCMB’nin faiz adımlarına yönelik tahmin
Nakit, çoğumuz için hep bir güven simgesi oldu. Elimizde tuttuğumuz paranın verdiği kontrol hissi, istediğimiz anda harcayabilme rahatlığı, kriz anlarında bile bizi güçlü hissettirdi. Fakat gelin dürüst olalım: Türkiye’de bugün yaşadığımız enflasyon gerçekleri, bu rahatlığı hızla çürütüyor.
Son açıklanan verilere göre TÜİK, yıllık enflasyonu yüzde 35 civarında bildiriyor. Ancak marketteki, pazardaki fiyatlara baktığınızda bunun çok daha yüksek olduğunu anlamak zor değil. ENAG gibi bağımsız araştırmalar bu oranı yüzde 68-70 civarında ölçüyor. Yani cebimizdeki 100 liranın, bir yıl sonra en iyi ihtimalle 65 lira, belki de 30 lira değerinde kalacağı bir ortamdayız.
Peki, bunca kayba rağmen neden hâlâ uzmanlar “nakit tutun” diye ısrar ediyor? Bunun cevabı aslında oldukça mantıklı: Nakdin sağladığı ani erişilebilirlik, yani likidite, hâlâ paha biçilemez. Örneğin ani bir sağlık harcaması, beklenmedik bir fırsat yatırımı ya da öngörülemeyen bir kriz anında nakit hayat kurtarır. Bankacılık sisteminde yaşanabilecek teknik aksaklıklar, sistemsel krizler veya ani panikler sırasında da nakit, gerçek anlamda bir güvence olur. Dahası, insan psikolojisi belirsizlikte kontrol hissi ister; eldeki nakit, bu hissi güçlendirdiği için panik davranışlarını azaltır ve kişiye finansal özgüven verir.
Ancak uzmanların “nakit tutun” dediği şey, tüm birikimlerin nakitte kalması anlamına gelmez. Genelde önerilen, 3 ila 6 aylık yaşam giderlerini karşılayacak kadar nakdin elde bulundurulması, geri kalan kısmın ise mutlaka enflasyona karşı korunabilecek varlıklara yönlendirilmesidir. Çünkü enflasyon, cebinizdeki parayı her gün sessizce kemiren görünmez bir vergi gibi işler.
Mevduat faizleri bile çoğu zaman bu kaybı telafi edemez. Politika faizleri yüzde 50’yi bulsa da, hissedilen enflasyonun yanında hâlâ reel olarak negatif kalır. Bankada bile dursa, paranızın alım gücü reel olarak geriliyor.
Bu yüzden birikimleri çeşitlendirmek şart. Kısa vadede acil durumlar için nakit elbette lazım, ama geri kalan kısmı;
- Metallere, (altın, gümüş, platin)
- Dövize, (USD, euro, sterlin, frank)
- Hisse senetlerine, (BIST, NYSE)
Hatta risk alabiliyorsanız BTC, ETH gibi kripto paralara dağıtarak değerlendirmek, enflasyona karşı bir koruma kalkanı oluşturur. Altın, kriz dönemlerinde geleneksel güvenli liman. Döviz, TL’nin değer kaybına karşı tampon görevi görüyor. Borsa, şirketlerin artan cirolarından uzun vadede reel kazanç yaratabiliyor. Kripto paralar ise volatilitesi yüksek olsa da, uzun vadeli bir değer saklama alternatifi olabilir.
Sonuç olarak cebimizdeki nakit, evet, hâlâ önemli. Ama tek başına bir servet koruma aracı değil. Türkiye gibi yüksek enflasyonlu ekonomilerde, paranızı sadece nakitte bırakmak, fark etmeden her gün biraz daha yoksullaşmak demek. Belki de bugün en değerli strateji, bir miktar nakdi “kurtarıcı” olarak tutup, geri kalan parayı akıllıca çeşitlendirmekten geçiyor. Çünkü nakit, doğru dozda tutulduğunda hayat kurtarır, fazlasında ise servetinizi sessizce tüketir. Bu içerikte paylaşılan bilgiler yatırım tavsiyesi niteliği taşımamaktadır.