Geçen hafta Avustralya’nın bende bıraktığı intibaları paylaşmıştım. Şimdi Dünya Gazetesinin ruhuna daha uygun bir şekilde ekonomik konulara değinmek istiyorum.
Başkan Powell’ın önceki hafta yaptığı konuşmada ilginç bir cümle vardı: Her ülkenin ekonomisi bir noktada resesyona girer, tabii Avustralya değilseniz. Gerçekten de resesyona girmeden, ki NBER bu kavramı biraz detaylı olarak tanımlar ama ben genel kabul görmüş kaba tanım olarak ekonominin 2 çeyrek üst üste daralmasından bahsediyorum, 27 yıl boyunca büyümeyi başaran bir ülkeden bahsediyoruz. Elbette bu başarıda “doğru yerde doğru zamanda bulunmak” yani Çin ile olan ilişkiler ve Çin ekonomisi büyük rol oynuyor. Ancak bu süreci akıllıca yöneten kamu politikalarını da küçük görmemek gerekiyor.
Avustralya ekonomisi IMF Nisan 2018 verilerine göre dünyanın 14 büyük ekonomisi ve global ekonomide 1.17%lik payı var. Aynı kurum 2023’te Avustralya’yı 13. sırada ve 1.958% pay ile görüyor. Kişi başına düşen gayrı safi milli hasıla sıralamasında ise 11. sırada. Biz dünyanın 18. büyük ekonomisi olmamıza rağmen ikinci metrikle bakıldığında maalesef 68. sırada bulunuyoruz. Kısacası Avustralya büyükler liginde bir ekonomi değil ancak zengin bir ülke. Yurtdışı piyasalar bölümünün müdürü olmam nedeni ile Türk yatırımcısının gerek ekonomik aşikarlık gerekse saat dilimi nedeni ile ağırlıklı ABD ve Batı Avrupa endeksleri ve varlıklarında yatırım yaptığını görüyorum.
Ancak yukarıda da belirttiğim gibi Avustralya borsası, daha doğrusu varlıkları, Çin büyüme hikayesine doğrudan bağlı bir yatırım olarak algılandığından önemli bir piyasa. Çin Yuan’ı hala büyü ölçüde devletin kontrolünde olduğundan, gerekirse off shore piyasa dahil, yabancı yatırımcıların iyi veya kötü bir Çin performans beklentisinde işlem yaptıkları ilk kur Avustralya doları oluyor. Benzer bir şekilde başta metal , tarım, sağlık, bioteknoloji vb sektörler olmak üzere Çin’de oluşan talep hisse piyasasına yön vermede etkin. Bu nedenle S&P kadar iyi bir performansı olmasa da ASX son 10 yılda iyi performans gösteren endekslerden bir tanesi. Elbette yatırımcıların bu piyasaya daha yakından bakması önemli olacak.
Çin’in kontrollü bir ekonomi olması nedeni ile kapitalist ekonomilerde yaşanan dalgalanmaları en azından belli bir süre yaşamadan büyüme stratejisi hala geçerli. Bu Avustralya varlıklarını çeşitlendirme açısından önemli kılıyor. Ancak sadece yatırımcılar değil şirketler açısından da önemli bir piyasayı tartışıyor olabiliriz. 2017 yılında ASX’de halka açılan şirket sayısı 143 ve 161 ile birinci sırada bulunan Hong Kong’un hemen arkasında bulunuyor. Bu şirketler arasında ABD ve İsrail’den pek çok şirket de var. 2014-17 ortalaması ise 125 şirket ve yaklaşık 10 milyar Avustralya dolarına denk düşüyor. Şaşırtıcı değil zira dünyanın 10. Asya’nın 3. büyük borsasına bakıyoruz. Tüm dünyada olduğu gibi Türk şirketleri açısından da NYSE gibi önemli bir borsaya kote olmak çok prestijli bir adım.
Ancak maalesef bu başarıyı gösteren çok az şirketimiz var. Avustralya borsasında kote olmak ise biraz daha kolay görünüyor. Üstelik böyle bir adımda Asya fonlarının radarına girmemiz söz konusu olacaktır. En temel koşulları paylaşmak gerekirse en az 300 hissedar , 20% ve üstü halka açıklı oranı , son 3 yılda süre gelen operasyonlardan toplam 1 milyon AUD kar veya son 12 ay içinde 500K AUD kar veya 4 milyon AUD net maddi varlıklar veya 15 milyon AUD piyasa değeri gerekiyor.
Büyük Türk şirketleri için çok yüksek bir çıta olmadığı aşikar ve son derece prestijli bir girişim. Daha fazla detay isteyen okuyucular benimle temasa geçerse seve seve yönlendirme yapabilirim. Konuya bir sonraki hafta devam edeceğim.